Genel
Değerlendirme:
Hz. Osman’ın hayatı, cömertliği, tevazuu, hayası, şahsiyeti, halifeliği ve
hizmetleri anlatılıyor.
Hz. Osman
(Ra) Nesebi:
Validesi ceddi alay-ı Nebi olan Abdulmuttalib’in kızı Ümmi Hakimdir.
Hz.Osman (ra) nesebi Rasulullah(sav) ile Abdi Menafda birleşir. Hicretten 47
sene evvel doğmuştur. Rasullullah (sav) efendimizin kerimesi Rukayye
validemizle ve onun vefatı üzerine diğer kerimesi Ümmi Gülsümle izdivaç etmesi
Zinnureyn ünvanı ile intişarına sebeb olmuştur. Hz. Ali (ra) yanında bir kere
Hz. Osman (ra) anıldığında: Osman öyle yüksek bir zattır ki, semada bile
Zinnureyn diye anılır. demiştir.
İslamiyeti
Kabulü:
Hz. Ebubekir (ra) iman ettikten sonra dostlarını ve ahbaplarını
irşada çalışmış, cahiliye devrinde en yakın arkadaşlarından olan Hz. Osman’a
islamiyetten bahsetmiş, Hz. Osman Resul-ü Ekrem’i görmek istemiş, Hz Ebubekir
onu götürmek üzere iken Resul-ü Ekrem (sav) Hz Ebubekir’i ziyarete gelmiş ve Hz
Osman’a: Allah’ın ihsan ettiği cennete rağbet et. Ben sana ve bütün insanlara
hidayet rehberi olmak üzere gönderildim. demişti. Hz. Osman diyor ki: -Resul-ü
Ekrem’in lisanından duyduğum sözler o kadar saf ve sade, o kadar icazkar bir
tesiri haizdi ki, kelime-i şehadet kendi kendine ağzımdan döküldü.
Osman ibn Affan, Zübeyr ibn el-Avvam ve Talha ibn Ubeydullah, Hz Ebubekir
delaletiyle müslüman oldular.Hz.Osman müslüman olunca amcası Hakem bin Ebil As
bin Ümeyye onu yakalayıp iplerle ellerini ve ayaklarını bağlayarak:-Babalarının
dininden dönüpte sonradan çıkan bir dine mi giriyorsun? Allah’a yemin ederim
ki, girdiğin o dinden dönünceye kadar iplerini çözmeyeceğim. dedi. Bunun
üzerine Hz Osman: -Bende yemin ederim ki, o dinden asla ayrılmayacağım. deyince
bunun fayda vermiyeceğini anladı ve serbest bıraktı.
Resul-ü
Ekrem’e Hısımlığı:
Hz. Osman müslüman olunca Resulullah (sav) kızı Rukayyeyi ona tecviz
etti. Her ikisi evvela Habeşistan’a, sonra Medine ye olmak üzere iki hicret
yaptılar. Hz. Osman (ra) Rukayye validemizin vefatından sonra Efendimiz (sav)
in kerimeleri Ümm-i Gülsüm ile izdivac etti. Ümmi Gülsüm validemizin vefatından
sonra Resulullah(sav):Ağlama Osman, Allah’a yemin ederim ki, yüz kızım olsa
bunların biri öldükçe diğerini tek biri kalmayıncaya kadar sana verirdim. Bir
defasında Resul-i Ekrem (sav) Hz. Osman’ın zevcesi olan kızı Rukayye’nin yanına
varmıştı. Ona: Kızım Abdullah’ın babası (Osman)a daima iyilik et! Ashabım
içinde huyu bana en çok benzeyen odur. buyurmuştu.
HZ OSMANIN
MEDİNEYE HİCRETİ:
Hz Osman (ra) Habeşistan’da bir müddet kaldıktan sonra Mekkelilerin
İslamiyeti kabul ettiklerine dair yayılan haberler üzerine avdet etmiş,
avdetinde şayianın doğru olmadığını anlamakla beraber Mekke’de kalmışsa da çok
geçmeden Medine’ye hicret etmiş, orada Hasan bin Sabitin kardeşi Evs bin
Sabitin misafiri ve kardeşi olmuştu. Medine’ye Habeşistan’dan değil Mekke’den
hicret etti. Hz Osman (ra) Medine’ye hicret ettikten sonra müslümanların
istifade etmesi için Rume kuyusunu satın almıştır.
HZ OSMANIN
GAZALARDAKİ MEVKİİ:
Hz Osman (ra) mühim ve ani bir mazeret dolayısıyla Bedir gazasına
iştirak edememişti. Çünkü Resul-ü Ekrem’in kerime-i muhteremeleri ve kendisinin
de zevcesi Rukayye validemiz hastalanmış ve Hz Osman da Resul-ü Ekrem’in emir
ve müsaadeleriyle Onun başında bulunmak ve tedavisiyle meşgul olmak üzere
Medine’de kalmış, Resul-ü Ekrem Ona: Sen kalbinin temizliği, hissiyatının
necabeti dolayısıyla gazaya iştirak ecrinide kazanacaksın. demişti.
Hz Osman Tebük Gazasında İslam ordusunun üçte birini techiz etmişti. Hatta
Nebiyyi Ekrem (sav): Ya Rabbi ben Osman’dan razıyım, Sen de razı ol, diye dua
buyurmuştur. Efendimiz minbere çıktı, bir konuşma yaptı ve herkesi Ceyşül
Usreye yardıma çağırdı. Bunun üzerine Hz Osman: - bütün teçhizatıyla üçyüz
deveyi koşum ve teçhizatıyla vermeyi vadetti. Efendimiz, minberde Artık Osman’a
bundan sonra yapacağı işlerden hiçbir zaman zarar gelmez. buyurdu.
HZ OSMAN’IN
KUREYŞ SEFİRLİĞİ:
Resul-ü Ekrem (sav) Efendimiz Medine’den Mekke’ye umre niyetiyle
gelip maiyetindeki ashabı ile Hudeybiye mevkiine inerek karşılarında Kureyşin muhalif
bir vaziyet aldıklarını anlayınca -bu seferden maksadın umre yapmak ve
Kabetullah’ı ziyaret olup harp için gelmediklerini Kureyşe anlatmak luzümunu
hissetti. Bu vaziyeti Kureyş eşrafına bildirmek üzere evvela Huzaalılardan
Hıraş ibn Ümeyyeyi Salebe namındaki devesine bindirerek Mekke’ye gönderdi.
Hıraş, Mekke’ye varıp bunu anlatınca Kureyş hücum ederek deveyi öldürdüler.
Kendisini de öldürmek üzere hayli eza ve cefa ettilerse de Ehabiş Arapları
araya girip bu tecavüzü men ederek Hıraşı salıverdiler. Hıraş da gelip
keyfiyeti Resul-ü Ekrem (sav) e arz etti. Bunun üzerine Efendimiz (sav)
Mekke’ye Hz Ömer (ra) ı göndermek ve Onun vasıtasıyla eşraf-ı Kureyşe maksadı
anlatmak istediyse de Ömer (ra): Ya Rasulallah Kureyşin bana suikast
etmelerinden korkarım. Kureyş benim kendi haklarındaki adavetimi bilirler.
Mekke’de beni himaye edip bunların taarruzundan men edecek kavmimden kimse de
yoktur. Fakat ben size Kureyş nezdinde kendimden ziyade hürmet görecek birini
tavsiye edeceğim ki, O Osman bin Affan’dır, dedi. Filhakika Hz Osman (ra)
Kureyşin riyaset mevkiinde bulunan Ebu Süfyan ile amcazade idi. Bunun üzerine
Rasulullah (sav) Osman bin Affan’ı çağırdı. Ebu Süfyan ile Kureyş eşrafına
maksadı bildirmek için gönderdi. Bir de Mekke’de hicret edemeyen erkek ve kadın
müslümanlara teselli vermesini tenbih buyurdu. Osman (ra) Mekke’ye gitti. Osman
(ra) Kureyşin ileri gelenleri ile görüşüp Efendimiz(sav) in emri vechiyle
maksadını onlara anlattı. Onlar da: Beyti tavaf etmek istersen sen git tavaf
et, fakat hepiniz olmaz diye cevap verdiler. Hz. Osman da: Rasulullah (sav)
tavaf etmedikçe ben de edemem, diyerek teklifi reddetti. Bunun üzerine Kureyş
rüesası Onu Mekke’de alıkoydular, göz hapsine aldılar. Osman(ra) avdeti teahhur
etmesi üzerine Osman bin Affan katlolunmuştur.. diye Resul-ü Ekrem (sav)e ve
Ashab-ı Kirama haber erişti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) hazretleri: Artık
bunlarla vuruşmadıkça buradan ayrılmayız, buyurdu. Rasulu Ekrem(sav) Efendimiz
gördüğü bir rüya üzerine Umre maksadıyla ihtiyari sefer etmişti. Hz Osman(ra)
katli haberini duyuşuna kadar hiçbir zaman harbetmek emelinde bulunmadı. Bunun
da müteaddit sebepleri vardı:
1- Müşrikler bütün kuvvetlerini bir araya topladıkları halde
Peygamberimiz(sav) maiyeti az ve silahsızdı.
2- Resul-ü Ekrem(sav) efendimiz Beytullah’a hürmetsizlik etmek istemiyordu.
3- Mekke’de birtakım müstadafin denilen zuafa-yı müslimin vardı ki bunlar
hicret edememişti ve korkularından imanlarını izhar bile edemiyorlardı. Harben
Mekke’ye girildiği suretle bunların yanlışlıkla katledilmeleri muhakkaktı.
4- Resul-ü Ekrem (sav) efendimiz zuafa-yı müsliminden başka Kureyş ileri
gelenlerinin de harcanmasını istemiyordu. Çünkü yakinen biliyordu ki bugün
İslam ile mücadele halinde bulunan Kureyş müşrikleri başta olmak üzere bütün
Arap kavimleri az zamanda nail-i hidayet bu suretle nuru İslam afakı aleme
intişar edecektir.
BEYATÜR-RIDVAN
VE HZ. OSMAN:
Beyati Rıdvan, bir ağacın altında icra edilmiştir. Bir rivayete göre
ilk beyat eden Ebu Sinan el Esedi olduğu bildiriliyor. Bu beyatte bulunanlardan
yalnız bir kişi tehallüf etmiştir ki münafıklardan Beni Selemenin kardeşi Cedd
ibn-i Kaysdır. Beyatın hitamı sırasında, Hz Osman(ra)ın şehadet haberinin yalan
olduğu duyuldu. Bir rivayete göre Efendimiz(sav) bir elini diğer eli üzerine
koyarak Hz Osman namına da beyat etmiştir. Beyat esnasında Allah’ım bu beyatta
Osman içindir, şüphesiz o Senin ve rasulunun hizmetindedir, buyurmuşlardır.
Hudeybiye’ye
Dair Misver Ve Mervan Hadisi:
Rasulullah (sav) Hudeybiye seferinde Medine’den çıkmıştı. Yolun bir
kısmına vardıklarında Nebii(sav) maiyetine: Halid bin Velid bir takım Kureyş
süvarileriyle gözcü olarak Ganim mevkiindedir. Şimdi siz yolun sağ tarafını
tutunuz. buyurdu. Vallahi Halid, peygamberle maiyetinin hareketini anlamadı.
Nihayet Halid ordumuzun kaldırdığı kara tozu gördü de hayvanına ayağıyla vurup
koşturarak Resul-ü Ekremin geldiğini Kureyşe bildirmek üzere süratle gitti.
Nebii (sav) ordusuyla yürüdü. Nihayet Seniyye mevkiine gelmişti ki, oradan
Kureyşin karargahı üzerine inilirdi. Burada Rasulullahın bindiği Kusva adlı
deve çöktü. Nas: Kusva harin oldu, Kusva harin oldu, demeye başladı. Hayvanı
sevk ettilerse de çökmekte ısrar etti. Nebi (sav):Kusva harinleşmez. Onun
çökmek huyuda yoktur. Fakat vaktiyle Mekke’ye girmekten Fili men eden Kudretullah
şimdi de Kusvayı men etti, buyurdu. Bundan sonra Rasulullah: -Hayatım yedi
kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki Kureyş, Allah’ın Harem dahilinde
muhterem kıldığı şeylere tazim kastederek benden ne kadar müşkül talepte
bulunursa bulunsun ben onu muhakkak onlara vereceğim, buyurdu. Rasulullah(sav)
maiyetiyle bu haldeyken Huzaalı Büdeyl ibn Varka, kendi kabilesi Huzaadan
birkaç kişi ile çıkageldi. Mekke ve havalisindeki Tihame kabileleri arasında
Huzailer öteden beri Rasulullah(sav)in sırdaşı di. Budeyl gelince Rasulu
Ekrem’e: Bunlar muhakkak size karşı harp edecekler ve sizi Beyti Şerife
girmekten men edecekler, dedi. Efendimizde şöyle buyurdu: Fakat biz hiç kimseye
harp etmek için gelmedik. Biz yalnız Umre etmek niyetiyle geldik. Eğer Kureyş
arzu ederse ben onlarla aramızda bir mütareke müddeti tayin edeyim. Şu şartla
ki bu müddet zarfında ben onlarla harb etmeyeyim, onlar da benimle diğer
müşriklerin aramızı serbest bıraksınlar, karışmasınlar. Bunun üzerine Büdeyl
bin Verka bu sözleri Kureyşe tebliğ eti. Daha sonra görüşmek için Urve bin
Mesud Efendimizin yanına geldi. Kureyşe döndüğünde gördüklerini şöyle anlattı:
-Ey ahali! Vallahi ben vaktiyle birçok melikin huzuruna sefir olarak çıktım.
Ezcümle Rum meliki Kayserin, Fars meliki Necaşi’nin divanlarına gittim. Vallahi
bunlardan hiçbir padişahın musahiplerini, Muhammed’in Ashabının Muhammmed’e
tazim ettikleri derecede meliklerine tazim ettiklerini görmedim. Muhammed’in
ashabı onun tükrüğü ile bile teberrük ediyorlar. O birşey emredince derhal
emrini infaza mübaderet ediyorlar. O abdest aldığı zamanda abdest suyunun
fazlasını tehalükle paylaşıyorlar. Şimdi Muhammed size güzel bir sulh ü
salahreyi arzetti. Bunu kabul ediniz!
Sonra Kureyşliler arasında Mikrez bin Hafs denilen birisi kalkıp: -Bana
müsade ediniz de Muhammed’e bir de ben gideyim, dedi. Onlar da: Haydi git!
dediler. Mikrez Rasulu Ekrem’le ashabına doğru gelirken Nebi(sav): -Şu gelen
Mikrezdir, gaddar bir kimsedir, buyurdu. Mikrez, Rasulu Ekrem(sav) ile
görüşmeye başladı.
Hudeybiyede Musaleha Akdi ve Ebu Cendel: Mikrez, Rasulu Ekremle görüşmek
üzere iken Suheyl bin Amr çıkageldi. Suheyl gelince Nebii(sav) bu isim ile
tefeül ederek ashaba karşı: Artık işiniz bir dereceye kadar kolaylaştı,
buyurdu. Suheyl bin Amr Rasulu Ekrem’e: Haydi hokka, kalem, kağıt getir.
Sizinle aramızda bir müsalehaname yaz, dedi. Bunun üzerine Nebi(sav) katibi Ali
bin Ebu Talibi çağırdı ve: Bismillahirrahmanirrahim yaz! buyurdu. Bunun üzerine
Süheyl cahiliyyet hamiyeti saikasıyla Rasulu Ekrem’e: İyi ama, ben, RAHMAN
kelimesinin mahiyeti nedir bilmiyorum fakat vaktiyle senin de yazdırdığın gibi
BİSMİKELLAHÜMME "Ya Allah Senin isminle yazmağa başlarım, diye yaz"
dedi. Müslümanlarda bir ağızdan: Vallahi biz onu yazmayız. dediler fakat
Efendimiz bunu kabul etti. Sonra da " Bu yazı Muhammed Rasulullah’ın
mazmununa hüküm ve imza ettiği muahedenamedir" diye yazmasını emir
buyurdu. Süheyl buna da itiraz ederek: "Vallahi biz senin Rasulullah
olduğunu bilmiş ve tasdik etmiş olsak, seni Beyti ziyaretten men etmez ve sana
karşı kıtale tassaddi etmezdik. Şu kadar ki, "Muhammed ibn Abdullah"
yaz, dedi. Efendimiz bunu da kabul buyurdu. Bu karar "Kureyş, Harem
dahilinde Allah’ın muhterem kıldığı şeylere tazim kast ederek benden ne kadar
müşkil talepte bulunursa bulunsunlar, Ben onu muhakkak onlara vereceğim"
şeklindeki verdiği kararın tecellisidir. Sonra Efendimiz anlaşma şeraitine
istinaden Suheyl bin Amra: "Siz bize müsaade ediniz de Beyti Şerifi tavaf
edelim, buyurdu. Suheyl bu teklife de itiraz ederek: Vallahi sizi Beyti tavafa bırakamayız.
Çünkü Arap milleti "cebren ve kahren istila olunduk," diye aramızda
dedikodu eder. Şu kadar ki, bu tahliye keyfiyeti gelecek seneden itibaren
başlasın. dedi. Ve bu suretle kabul olunarak Hz.Ali yazdı. Şimdi Suheyl bin Amr
şöyle bir madde teklif etti: Sana bizden bir erkek gelirse o gelen kimse senin
dininde olsa bile onu geri vereceksin! Bu teklife müslümanlar hayret ederek:
Subhanallah! İslam camiasına iltica eden bir müslüman müşriklere nasıl iade
olunur, dediler. Onlar bu halde iken Süheyl bin Amrın oğlu Ebu Cendel, ayakları
bukağılı seke seke geldi. Ebu Cendel, müslüman olmuş ve bu yüzden
hapsolunmuştu. Bu sırada Mekke’deki hapsinden kaçmış ve türlü müşkilat ile
gelip nihayet kendisini müslümanlar atasına atmıştı. Bunun üzerine Süheyl: İşte
ya Muhammed! Sana karşı imza edeceğim musaleha namenin ilk maddesine tevfikan
bunu bana geri vermelisin, dedi. Efendimiz(sav): Biz musaleha nameyi henüz imza
etmedik, buyurdu. Süheyl: Şu halde vallahi ben de seninle hiç bir madde üzerine
sulh olmam, dedi. Efendimiz(sav): Haydi bunu bana bağışlayıp imza et, buyurdu.
Süheyl ısrar edip: Hayır bunu asla yapamam, dedi. Mikrez ibn Hafs ki, bu da
Kureyş murahhası idi. O da Efendimize(sav) hitaben: Haydi bunu sana tecviz
ettik, dediyse de imza ya salahiyetli olan Süheyl muvafakat etmedi. Bu sırada
Ebu Cendel babasından inadından yese düşerek: Ey cemaati müslimin! Müslüman
olarak geldiğim halde şimdi ben müşriklere mi iade olunuyorum? Benim uğradığım
şu felaketi görmüyormusunuz? diye haykırdı. Hakikaten Ebu Cendel Allah yolunda Kureyşin
en şiddetli işkencesine uğramıştı.
İbni İshak: Efendimizin(sav): -Ya Eba Cendel, sabret! Allah’dan
ümitvar ol! Biz müslümanlar mağdur ve mahkum olmayız. Allah Teala yakında sana
da halas yolu bahşedecektir. buyurduğunu kaydeder.
Rasulullah(sav) Efendimiz muahede namenin tahrir ve imzasından fariğ
olduktan sonra Ashabı Kirama: Haydi artık kalkınız, kurbanlarınızı kesip
başlarınızı traş ediniz! buyurdu. Ashabdan bir kişi olsun kalkmadı. Hatta
Rasulullah (sav) bu emrini üç kere tekrarlardı. Ashabdan hiçbiri kalkmayınca
Ezvacı Tahirattan Ümmü Seleme validemizin yanına girdi ve: Şu halkı
görüyormusun? Onlara emrediyorum da icabet etmiyorlar. diye halktan gördüğü
kayıtsızlığı anlattı. Ümmü Seleme validemiz: Ya Nebiiyellah! Emrinizi infaz
etmek istiyor musunuz? O halde şimdi dışarı çıkın, sonra ta kurbanlık
develerinizi kesinceye ve berberinizi çağırıp o sizi traş edinceye kadar
ashabdan hiç birisine bir kelime bile söylemeyin. dedi. Bunun üzerine
Efendimiz(sav) Ümmi Seleme validemizin yanından çıktı ve ashabdan hiçbirisiyle
görüşmeyerek menasiki ifa etti. Kurbanlık develerini kesti ve berberi Huzaalı
Hıraş ibn Ümeyyeyi çağırıp traş oldu. Ashab, Rasulu Ekremi bu halde görünce
onlar da hemen kalkarak Rasulu Ekreme imtisalen kurbanlarını kestiler,
birbirlerini traş etmeye başladılar.
Anlaşmanın
Müşrikler Tarafından Bozulması:
Efendimiz(sav) Medineye döndükten sonra Kureyşin anlaşması olan Ebu
Basir müslüman olarak geldi. Bunu istemek üzere Kureyş iki kişi gönderdi.
Bunlar Rasulu Ekreme: -Bize karşı imza ettiğin ahdi hatırlatırız, dediler.
Efendimiz de muahede mucibince Ebu Basiri bu iki kişiye iade etti. Bunlar Ebu
Basir ile yola çıktılar. Nihayet Zül-Hüleyfeye eriştiler. Dağarcıklarındaki
hurmadan bir miktarını yemek için oraya indiler. Ebu Basir bu iki kişiden
Huneyse: - Ya Huneys! Vallahi şu kılıncını çok güzel zannediyorum, dedi.
Kılıncın sahibi, kılıncını kınından çekerek: -Evet, vallahi bu kılnç çok
iyidir, ben onu defalarca tecrübe ettim dedi. Ebu Basir de: -Müsaade et de
bakayım dedi ve bir fırsat bulup elinden aldı. Huneysi öldürdü. Öbür arkadaşı
Kevser kaçarak ta Medine’ye vardı. Mescidi Saadete koşarak girdi. Efendimiz
onun telaşla koşup geldiğini görünce: Muhakkak şu adam bir korku görüp
geçirmişdir, buyurdu. Kevser Efendimize(sav) hitaben:-Vallahi efendim
öldürüldü, men etmezseniz muhakkak ben de maktul olacağım, dedi. Bu sırada Ebu
Basir de geldi ve: -Ya Rasulullah! Vallhi Allah sana ahdini ifa ettirdi, beni
müşriklere iade ettin, sonra Allah beni onlardan kurtardı, dedi. Bunun üzerine
Efendimiz(sav) Ashaba hitaben: Anası helak olan Ebu Basire hayret olunur! Bu
adam harp adamıdır. Eğer bunun fikrine yardım eden bulunsa o fırın karıştırır
gibi harbi ateşleyecek, sulh bozulacak, buyurdu. Ebu Basir bu sözleri işitince
Huzuru Saadetten çıktı ve deniz sahiline kadar firar etti, Iys denilen mevkiide
karar kıldı. Ravi derki, Ebu Cendel de yetmiş süvari müslüman ile birlikte
müşrikler arasından kaçarak Ebu Basir’e iltihak etti. Artık müslüman olan
herkes Kureyş arasından ayrılarak Ebu Basir’e iltihak etmeye başladı. Vallahi
bunlar Kureyşe bir ticaret kervanının gittiğini duyar duymaz, onları öldürüp
mallarını alırlardı. Kureyş kendisini tehdit eden bu vaziyet üzerine Efendimiz
(sav)e Ebu Süfyan’ı hususi salahiyetle gönderdi. Kureyş Rasulu Ekrem’den Allah
rızası için ve aradaki karabete hürmeten Ebu Basir cemaatinin nehbügaratlarının
menini ricaya başlamıştı. Artık bundan böyle Mekke’den Medine’ye kim gelirse
emindir, iade edilmeyecektir diye haber göndermişlerdir. Efendimiz, Ebu Basir
cemaatine mektup gönderdi. Medine’ye gelmelerini emretti.
İbni İshak’ın rivayetine göre Amirinin katli haberi Mekke’de duyulunca
maktül Süheyl bin Amr’ın kabilesinden olduğu için onun diyetini talep etmek
istemiş fakat Ebu Süfyan: Bu diyeti kimden isteyeceksin. Bunu
Hz.Muhammed’den istemek doğru değildir. Çünkü O ahdini ifa etmiş, Ebu Basir’i
adamımıza teslim etmiştir. Ve Ebu Basır, Hz. Muhammed’in emriylede
katledilmemiştir. Ailesinden diyet talebi doğru değildir, çünkü Ebu Basir
ailesinin dininde değildir, demiştir.
Hudeybiye Musaleha tarihinden Mekke’nin Fethine kadar geçen iki sene
zarfında müslümanların sayısı, İslam dininin zuhuru zamanından Hudeybiye
Muselahasına kadar geçen 19 veya 20 yıl içinde İslam’a girenlerden birkaç misli
çoktur.
Hz. Ebubekir ve Ömer devrinde Hz. Osman: Hz.Osman(ra) veda haccında Rasulu
Ekrem’e refakat etmiş, Rasulu Ekrem’in irtihali üzerine baş gösteren başkanlık
münakaşaları esnasında Beni Saide Sakifesinde Hz.Ebubekir Sıddıka beyat etmiş.
Hz.Ebubekir’in hilafeti sırasında onun müşavere meclisinin bir rüknü sıfatıyla
vazife görmüştü. Hz Ebubekir’in son vakitlerinde yazdırdığı ve Hz. Ömer’i
hilafete tavsiye ettiğini bildirdiği ahitnameyi yazmış, Hz.Ömer devrinde
Ömer(ra)ı bütün kuvvetiyle desteklemişti.
Hz. Osman’ın
Halife Seçilmesi:
Hz. Ömer’in şehadetinden sonra halife intihabı ashabı şûraya havale
edilmişdi ki, Aşere-i Mübeşşereden "Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Sad ibni
Ebi Vakkas, Abdurrrahman ibni Avf" (ra) ile Abdullah ibni Ömer kendisi
hilafete intihab olunmamak şartıyla rey vermekte memurdu. Ashabı şûradan Talha,
Medine’de bulunmamıştı. Mikdad bin Esved(ra) ashabı şûrayı bir hanede topladı.
Ebu Talha(ra) da kapıda bekledi. Suheybi Rumi(ra)da evkatı hamsede imamet
ederdi. Mısır emiri Amr ibnül As ile Kufe emiri Mugire bin Şube de Medine’ye
gelip şura hanesi kapısında durdular. Bunların bu babda bir guna memuriyetleri
olmadığından Sad ibni Ebi Vakkas(ra) ikisini de oradan savdı. Onlardan üst
perdeden mücadele etmekle aralarında söz uzadı. Kibarı Kureyş arasında
mübayenet ve burudet hasıl oldu. Halbuki bütün eşrafı Arap ve ümerayı askeriye
şura meclisinin vereceği karara muntazır idiler ve vaziyet pek nazik idi.
Hz. Abdurrahman, Hz.Ali’nin yanına gelip "Sen Rasulu Ekrem’e karabetin,
İslamda tekaddüm ve sebkatin ve Dinde hüsn-i asarın hasebiyle hilafete ehâkım
dersin. Zaten ehliyetin de müsellemdir. Fakat bilfarz burada senden ahare
verilecek olsa, sen kimi ehakk görürsün? dedi. "Osman'ı" dedi.
Hz.Osman da aynı vechile sorulduğunda "Ali"yi dedi. Böylece hilafet
ikisi arasında kaldı. Hz. Abdurrahman hakem olduğundan eşrafı Arap ve ümerayı
askeri ile buluşup görüştü. Efkarı nası anlamak için dolaştı. Sonra Zübeyr ile
Sad ibni Ebi Vakkası çağırıp reylerini sordu. Zübeyr reyim "Ali" için
dedi. Sa'd da "Bence Ali evladır, eğer sen kendini ihtiyar edeceksen pek
aladır. Beyat et de bizi sıkıntıdan kurtar" dedi. Abdurrahman bin Avf da:
"Ben hilafetten kendimi hal'ettim. Hilafeti kabul etmem, Ebubekir ve
Ömer’den sonra kim halife olsa nas ondan hoşnut olmaz" dedi. Sonra
Abdurrahman bin Avf Hz.Ali ile gizlice görüştükten sonra Hz.Osman ile merdane
vakt-i fecre kadar görüştü. Sabah namazından sonra ashabı şuarayı meclise davet
etti. Abdurrahman bin Avf toplanan cemaatin reyini sordu. Ammar bin Yasir(ra):
Eğer müsliminin itilaf etmemesini istersen "Aliye beyat eyle"dedi. Mikdad
bin Esvedde onu tasdik etti. Hz.Osman’ın süt kardeşi Abdullah ibni Sa'd ibni
Ebi Serh de: Eğer Kureyşin ihtilaf etmemesini istersen Osman’a beyat eyle dedi.
Abdullah ibni Ebi Rebia da onu tasdik etti. Ammar bin Yasir, Abdullah ibni Ebi
Serhi tekdir etti. O dahi ona acı sözler söyledi. Huzzarın bir fırkası onu ve
diğer fırkası bunu tesahhub edip cidale başlasınlar. Sözler çoğaldı, fitne
emareleri göründü. Sa'd bin Ebi Vakkas hemen: Ya Abdurrahman! Fitne zuhur
etmeden bir karar ver dedi. Abdurrahman bin Avf da: -Ey cemaat! susunuz,
başınıza bir iş çıkarmayınız. Hemen Hz.Ali(ra)ı çağırdı ve ona:- Allah’ın
kitabı ve Rasul’unun sünneti üzere ve ondan sonra iki Halifenin sireti üzere
amel edeceğine Allah ile ahdi misak et, dedi. Hz.Ali de:" Umarım ki ilmi
takatım erdiği kadar amel ederim," dedi. Abdurrahman da iki kere bu suali
irad etti. Hz.Ali(ra) yine öyle cevap verdi. Hz.Alinin cevabı savab ve
muvafık-ı hikmet ise de vakit pek nazik olmakla öyle kayd ü şart, tekayyüd ve
tevakkufa müsait değildi. Binaenaleyh Abdurrahman ibni Avf Hz.Osman’ı çağırıp
ona da üç kere Hz.Ali’ye dediği gibi demekle Hz.Osman tevakkufsuz "Evet
öyle amel ederim" demekle Abdurrahman Hazretleri başını kaldırıp eli
Hz.Osman’ın eli üzerinde olduğu halde: "Ya Rabb! Şahit ol! Boynumdaki emaneti
Osman’ın boynuna koydum, Allah’ın, Rasul’unun ve halifelerinin yolu üzere sana
beyat ediyorum dedi ve orada muhacirin ile ensar da beyat ettiler.
Hz. Osman’ın
Devri Hilafeti:
Hz. Osman (ra), Hz.Ömer (ra)ın vasiyetine uyarak cümle memurları
yerinde bıraktı. Yalnız Mugire bin Şube'yi Kufe’den azl ile Sa'd bin Ebi
Vakkası Kufe emiri nasbeyledi. İbnül Esirin beyanına göre Hz.Ömer’in vasiyeti
bu idi. Daha sonra bazı ihtilaflar üzerine Sa'd Bin Ebi Vakkas azlolunmuştur.
Hz. Osman Mısır valisi Amr İbnül Asdan haracın artırılmasını istedi. Amr,
bunun mümkün olmadığını beyan ettiğinden Hz.Osman onu azlederek yerine Abdullah
bin Ebi Serhi tayin etti. Hem kumandan, hem bir idareci sıfatıyle temayüz etmiş
olan ve kendisini Mısırlılara sevdirmiş bulunan Amr bin el-As'ın oradan
ayrılması ile Mısırda bir takım karışıklıklar başlamış, Herakliyusun yerine
geçen oğlu Konstantin bu fırsattan istifade ederek Mısırı geri almaya teşebbüs
etmiş, bir donanma göndererek İskenderiye’yi geri almıştı. Hz.Osman, Amr bin
el-As'ı Mısır valiliğine derhal iade ederek o da İskenderiye ye müteveccihen
hareket etmiş ve orayı hemen geri almıştı.
Hicretin yirmiyedinci senesinde Abdullah bin Ebi Serh kumandasında
hazırlanan kuvvet Libye çölünü geçerek o zaman Akdeniz'in Afrika sahilindeki en
müstahkem ve zengin şehirlerinden olan Trablusun duvarları önünde durmuştu.
Hazret-i Osman Medine'den gönderdiği bir orduyu takviye etmişti. Trabluslular
cizyeyi ve Müslüman olmayı reddettiklerinden muharebe başlamış, Romalılar
mağlub olmuşlar, Trablus ahalisi Müslümanlar la sulh akdetmişlerdir. Bunu
müteakip Müslümanlar Merakeş'e kadar ilerlemişler, Abdullah Bin Zübeyr'in
himmet, cesaret ve kiyaseti sayesinde bütün bu havali İslam devletine ilhak
edilmişti. Afrika'nın fethinden sonra Müslümanlara İspanya'nın kapıları
açılmıştı. Hicri yirmiyedinci senede Hz. Osman askerlerine ilerlemek için emir
vermiş fakat bir müddet sonra ileri hareketler durmuş Abdullah bin Ebi Serh
Mısır'a dönmüştü. Afrika'yı fethetmeye muvafık olduğundan dolayı Hz. Osman
ganaimin beşte birini va'di mucebince Abdullah'a vermesi üzerine efkar-ı
Umumiye galeyana gelmiş bu galeyan karşısında bu ihsanı Hz. Osman geri almıştı.
İbn Sebe'nin
Zuhuru:
Hz. Osman (ra) hilafetin ilk zamanları aynıyla zamanı saadet gibi
geçti. Sonra nefis taamlar yemek ve türlü libaslar giymek, gezip eğlenmek gibi
servetü samana müteaalik adetler çıktı. İşte bu esnada Abdullah ibn Sebe
namında bir münafık zuhur ile taraf taraf dolaşır ve milleti İslamiye arasında
tefrika ihdasına çalışırdı. Aslen Yahudi iken Müslüman olarak Basra'da zuhur
ile "İsa (as) dünyaya tekrar gelecek; Muhammed (as) niçin gelmesin?"
diyerek Rasül-ü Ekremin dünyaya tekrar geleceğine kail olmuş ve Ali O'nun
vasisidir. Osman bigayrihakkın hilafeti aldı diyerek batıl bir meshep icat etmiştir.
Bunun üzerine İbn Sebe Basra'dan tard olunmuş oradan Kufe'ye gelip efkar-ı nası
ifsada sai etmekle Kufe'den de tard olunmakla Şam'a gelmişti. Şam'da Ebu Zerr
ile Muaviye arasında iştihatça zuhura gelen ayrılığı fırsat bilerek bir gün Ebu
Zerr hazretlerinin yanına gelip "Muaviye'ye teaccüp etmezmisin Malullah
diyor, filvaki herşey Allah’ındır lakin mal-ı müsliminin tabiri ma'ruf iken onu
tağyir etmesi Müslümanların evvela isimlerini sonra da kendilerini aradan
çıkarıp ta müslümanların beyt-ül malını benimsemek manalarını ibham
ediyor." demiş onun üzerine Ebu Zerr nezd-i Muaviye'ye gidip "Emvali
müslümine Emvalullah tesmiye etmene sebeb nedir?" deyince Muaviye "Ya
eba Zerr mal Allah'ın malı biz de Allah'ın kulları değilmiyiz" demiş ise
de Ebu Zerr bu tevili kabul etmeyerek O'na itap etmekle Muaviye bundan sonra
Mal-i müslimin derim diyerek yakasını kurtardı. Ondan sonra İbn Sebe Şamdan
dahi tard olunmakla azimet eylemiş ve Mısır-Kahire'den bir fitne çıkarmak üzere
Basra'da ve Kufe'de edindiği yaranıyla muhabereye başlamıştır.
Halkın Ümera Hakkında İtiraz Ve Şikayetleri: Ben-i Ümeyyen’in kendilerine
tevcih olunan emanetleri su'yi istimal etmeleri halkı son derece i'zac eylemiş
olduğundan ma'hud İbni Sebe, Mısır’da bir şii mezhebi ihdas ile hayli kimseleri
sapdırarak Ali bin Ebi Talib(ra)ın asla rızası olmadığı halde nası onun
beyatine davetle Basra’da vesair yerlerde peyda eylemiş olduğu yaranıyla
birlikte muhabere ederek halkı kıyam ve isyana teşvik eyledi. Bundan dolayı
eyaletlerde ümranın emirlerine itaat edilmez ve Halifenin emrine ehemmiyet
verilmez oldu. Her tarafta Hz.Osman(ra) aleyhinde sözler söylenir oldu. Bir
merkezde toplanan efkarı umumiyye halkın bu türlü ihtilafları ve Beni Ümeyyenin
kötü tavır ve icraatları üzerine bir garip tefrika haline döndü ve taraf taraf
ihtilal ve fitne emareleri zuhura başladı.
Emirlerin Medine’de Toplanması: Hz. Osman(ra) ahvalin ciddiyetini derk ve
tefattun ederek ümerayı Medine’ye celb ve cem etti. Akd eylediği meclisi
mahsusda: - Halkın hakkınızdaki efkarını ve etvarını görüyorsunuz. Durumun hall
u faslı için siz ne dersiniz? diye sordu.
Abdullah bin Amir: Halkı cihad ile meşgul et. Ta ki kendi başları
kaygısına ve hayvanları arkasına düşsünler, dedi
Said bin el-As da: Her kavmin reisleri vardır. Onlar itlaf olununca halk
müteferrik olup bir fikir üzerinde ictima edemezler, diyerek muhalefetri seçen
rüesanın idamını münasip gördü.
Muaviye dedi ki: Ümeraya tefvizi umur et. Her biri kendi daire-i
memuriyyetini zabtu rabt etsin. Ben Şam ahalisine müteahhidim.
Abdullah bin Sa'd bin Ebi Serh: Halk, tamahkardır. Onlara bezl-i mal
edersen senin tarafına mail ve müteveccih olacakları aşikardır, dedi.
Amr bin el-As da:Tarıkı itidali iltizam et, yahut ihtiyarı uzlet eyle,
dedi. Hz.Osman Abdullah bin Amirin reyini tercih ile nası takım takım cihada
sevketmek üzere ümerayı mahall-i memuriyetlerine gönderdi. Kufe ahalisi Saidden
şikayet etmekte oldukları halde onu da Kufeye iade buyurdu ve halkı inkiyada
mecbur eylemek üzere atiyyelerinin kesilmesine karar verdi. Dönüşünde Said bin
el-As'ı Kufeye sokmamak istediler. Nihayet Kufeliler emiri geri çevirerek
yerine Ebu Musa el Eşarinin nasbını istemişlerdi. Said bin el-As dahi Medine’ye
avdet eyleyerek keyfiyeti Hz.Osman’a haber verdi. Hz.Osman(ra) Said’i azlederek
yerine Ebu Musa el-Eş'ariyi nasbetti ve Kufelilere bir emirname yazdı. Ebu Musa
el-Eş'ari(ra) ki meşahiri kurra-i sahabedendir. Kufeye varınca mescide girdi,
hutbe okudu, oradakilere nasihat verdi, onlarda hemen namaz kıldırmasını rica
ettiler.
Ebu Musa el-Eş'ari:Siz Emirül-müminine arz-ı itaat eylemedikçe kıldırmam
deyince hemen "Emirül-müminini dinliyor ve itaat ediyoruz" dediler. O
da onlara imam olup namazlarını kıldırdı.
Hz.Osman’ın
Muhasarası:
Eyaletlerden gelen şikayetler üzerine hac mevsiminde ümera gidip
Hz.Osman ile mişavere etmişlerse de bir hüsnü tedbire muvaffak olmaksızın avdet
etmişlerdi. Eyaletlerde bulunan güruh-ı muhalifin ise ümeranın Hz.Osman nezdine
gitmeleri anında kıyam ile her yerde ihtilal çıkarmak üzere aralarında muhabere
etmişlerken henüz onlar tedariklerini itmam etmeden ümera avdet etmekle bu
niyetlerini fiile getiremediklerinden Medine’deki taraftarlarıyla muhabere
başlamışlar, bunlar da cihad buradadır, buraya geliniz diyerek Medine’ye davet
etmişlerdi. Ehli Mısırdan bazıları Medine’ye gelip valilerinden şikayet ve
mazlumiyetlerini beyan ettiklerinden Hz.Osman(ra) ona bir tehdidname gönderdi.
Abdullah bin Sa'd ise bundan dolayı hiddetlenerek şikayetçilerden birini dayak
altında öldürttü. Bu hadise halkı bir kat daha hiddetlendirdi. Memleketin her
tarafındaki ehl-i kıyam yekdiğeri ile muhabere ederek Hz.Osman’ı hal için
Medine’ye varmak üzere aralarında karar vermişlerdi. Mısır, Kufe, ve Basra
ehl-i kıyamından sekizer yüz kadar adam birleşip haberleşerek ziyaret-i
Beytullah için diyerek yerlerinden hareket ile Medine’ye gittiler.