HZ. OSMAN ZİNNUREYN (RA)

Yazar: Ramazanoğlu MAHMUD SAMİ

Genel Değerlendirme:

Hz. Osman’ın hayatı, cömertliği, tevazuu, hayası, şahsiyeti, halifeliği ve hizmetleri anlatılıyor.

Hz. Osman (Ra) Nesebi:
Validesi ceddi alay-ı Nebi olan Abdulmuttalib’in kızı Ümmi Hakimdir. Hz.Osman (ra) nesebi Rasulullah(sav) ile Abdi Menafda birleşir. Hicretten 47 sene evvel doğmuştur. Rasullullah (sav) efendimizin kerimesi Rukayye validemizle ve onun vefatı üzerine diğer kerimesi Ümmi Gülsümle izdivaç etmesi Zinnureyn ünvanı ile intişarına sebeb olmuştur. Hz. Ali (ra) yanında bir kere Hz. Osman (ra) anıldığında: Osman öyle yüksek bir zattır ki, semada bile Zinnureyn diye anılır. demiştir.

İslamiyeti Kabulü:
Hz. Ebubekir (ra) iman ettikten sonra dostlarını ve ahbaplarını irşada çalışmış, cahiliye devrinde en yakın arkadaşlarından olan Hz. Osman’a islamiyetten bahsetmiş, Hz. Osman Resul-ü Ekrem’i görmek istemiş, Hz Ebubekir onu götürmek üzere iken Resul-ü Ekrem (sav) Hz Ebubekir’i ziyarete gelmiş ve Hz Osman’a: Allah’ın ihsan ettiği cennete rağbet et. Ben sana ve bütün insanlara hidayet rehberi olmak üzere gönderildim. demişti. Hz. Osman diyor ki: -Resul-ü Ekrem’in lisanından duyduğum sözler o kadar saf ve sade, o kadar icazkar bir tesiri haizdi ki, kelime-i şehadet kendi kendine ağzımdan döküldü.

Osman ibn Affan, Zübeyr ibn el-Avvam ve Talha ibn Ubeydullah, Hz Ebubekir delaletiyle müslüman oldular.Hz.Osman müslüman olunca amcası Hakem bin Ebil As bin Ümeyye onu yakalayıp iplerle ellerini ve ayaklarını bağlayarak:-Babalarının dininden dönüpte sonradan çıkan bir dine mi giriyorsun? Allah’a yemin ederim ki, girdiğin o dinden dönünceye kadar iplerini çözmeyeceğim. dedi. Bunun üzerine Hz Osman: -Bende yemin ederim ki, o dinden asla ayrılmayacağım. deyince bunun fayda vermiyeceğini anladı ve serbest bıraktı.

Resul-ü Ekrem’e Hısımlığı:
Hz. Osman müslüman olunca Resulullah (sav) kızı Rukayyeyi ona tecviz etti. Her ikisi evvela Habeşistan’a, sonra Medine ye olmak üzere iki hicret yaptılar. Hz. Osman (ra) Rukayye validemizin vefatından sonra Efendimiz (sav) in kerimeleri Ümm-i Gülsüm ile izdivac etti. Ümmi Gülsüm validemizin vefatından sonra Resulullah(sav):Ağlama Osman, Allah’a yemin ederim ki, yüz kızım olsa bunların biri öldükçe diğerini tek biri kalmayıncaya kadar sana verirdim. Bir defasında Resul-i Ekrem (sav) Hz. Osman’ın zevcesi olan kızı Rukayye’nin yanına varmıştı. Ona: Kızım Abdullah’ın babası (Osman)a daima iyilik et! Ashabım içinde huyu bana en çok benzeyen odur. buyurmuştu.

HZ OSMANIN MEDİNEYE HİCRETİ:
Hz Osman (ra) Habeşistan’da bir müddet kaldıktan sonra Mekkelilerin İslamiyeti kabul ettiklerine dair yayılan haberler üzerine avdet etmiş, avdetinde şayianın doğru olmadığını anlamakla beraber Mekke’de kalmışsa da çok geçmeden Medine’ye hicret etmiş, orada Hasan bin Sabitin kardeşi Evs bin Sabitin misafiri ve kardeşi olmuştu. Medine’ye Habeşistan’dan değil Mekke’den hicret etti. Hz Osman (ra) Medine’ye hicret ettikten sonra müslümanların istifade etmesi için Rume kuyusunu satın almıştır.

HZ OSMANIN GAZALARDAKİ MEVKİİ:
Hz Osman (ra) mühim ve ani bir mazeret dolayısıyla Bedir gazasına iştirak edememişti. Çünkü Resul-ü Ekrem’in kerime-i muhteremeleri ve kendisinin de zevcesi Rukayye validemiz hastalanmış ve Hz Osman da Resul-ü Ekrem’in emir ve müsaadeleriyle Onun başında bulunmak ve tedavisiyle meşgul olmak üzere Medine’de kalmış, Resul-ü Ekrem Ona: Sen kalbinin temizliği, hissiyatının necabeti dolayısıyla gazaya iştirak ecrinide kazanacaksın. demişti.

Hz Osman Tebük Gazasında İslam ordusunun üçte birini techiz etmişti. Hatta Nebiyyi Ekrem (sav): Ya Rabbi ben Osman’dan razıyım, Sen de razı ol, diye dua buyurmuştur. Efendimiz minbere çıktı, bir konuşma yaptı ve herkesi Ceyşül Usreye yardıma çağırdı. Bunun üzerine Hz Osman: - bütün teçhizatıyla üçyüz deveyi koşum ve teçhizatıyla vermeyi vadetti. Efendimiz, minberde Artık Osman’a bundan sonra yapacağı işlerden hiçbir zaman zarar gelmez. buyurdu.

HZ OSMAN’IN KUREYŞ SEFİRLİĞİ:
Resul-ü Ekrem (sav) Efendimiz Medine’den Mekke’ye umre niyetiyle gelip maiyetindeki ashabı ile Hudeybiye mevkiine inerek karşılarında Kureyşin muhalif bir vaziyet aldıklarını anlayınca -bu seferden maksadın umre yapmak ve Kabetullah’ı ziyaret olup harp için gelmediklerini Kureyşe anlatmak luzümunu hissetti. Bu vaziyeti Kureyş eşrafına bildirmek üzere evvela Huzaalılardan Hıraş ibn Ümeyyeyi Salebe namındaki devesine bindirerek Mekke’ye gönderdi. Hıraş, Mekke’ye varıp bunu anlatınca Kureyş hücum ederek deveyi öldürdüler. Kendisini de öldürmek üzere hayli eza ve cefa ettilerse de Ehabiş Arapları araya girip bu tecavüzü men ederek Hıraşı salıverdiler. Hıraş da gelip keyfiyeti Resul-ü Ekrem (sav) e arz etti. Bunun üzerine Efendimiz (sav) Mekke’ye Hz Ömer (ra) ı göndermek ve Onun vasıtasıyla eşraf-ı Kureyşe maksadı anlatmak istediyse de Ömer (ra): Ya Rasulallah Kureyşin bana suikast etmelerinden korkarım. Kureyş benim kendi haklarındaki adavetimi bilirler. Mekke’de beni himaye edip bunların taarruzundan men edecek kavmimden kimse de yoktur. Fakat ben size Kureyş nezdinde kendimden ziyade hürmet görecek birini tavsiye edeceğim ki, O Osman bin Affan’dır, dedi. Filhakika Hz Osman (ra) Kureyşin riyaset mevkiinde bulunan Ebu Süfyan ile amcazade idi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Osman bin Affan’ı çağırdı. Ebu Süfyan ile Kureyş eşrafına maksadı bildirmek için gönderdi. Bir de Mekke’de hicret edemeyen erkek ve kadın müslümanlara teselli vermesini tenbih buyurdu. Osman (ra) Mekke’ye gitti. Osman (ra) Kureyşin ileri gelenleri ile görüşüp Efendimiz(sav) in emri vechiyle maksadını onlara anlattı. Onlar da: Beyti tavaf etmek istersen sen git tavaf et, fakat hepiniz olmaz diye cevap verdiler. Hz. Osman da: Rasulullah (sav) tavaf etmedikçe ben de edemem, diyerek teklifi reddetti. Bunun üzerine Kureyş rüesası Onu Mekke’de alıkoydular, göz hapsine aldılar. Osman(ra) avdeti teahhur etmesi üzerine Osman bin Affan katlolunmuştur.. diye Resul-ü Ekrem (sav)e ve Ashab-ı Kirama haber erişti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) hazretleri: Artık bunlarla vuruşmadıkça buradan ayrılmayız, buyurdu. Rasulu Ekrem(sav) Efendimiz gördüğü bir rüya üzerine Umre maksadıyla ihtiyari sefer etmişti. Hz Osman(ra) katli haberini duyuşuna kadar hiçbir zaman harbetmek emelinde bulunmadı. Bunun da müteaddit sebepleri vardı:

1- Müşrikler bütün kuvvetlerini bir araya topladıkları halde Peygamberimiz(sav) maiyeti az ve silahsızdı.
2- Resul-ü Ekrem(sav) efendimiz Beytullah’a hürmetsizlik etmek istemiyordu.
3- Mekke’de birtakım müstadafin denilen zuafa-yı müslimin vardı ki bunlar hicret edememişti ve korkularından imanlarını izhar bile edemiyorlardı. Harben Mekke’ye girildiği suretle bunların yanlışlıkla katledilmeleri muhakkaktı.
4- Resul-ü Ekrem (sav) efendimiz zuafa-yı müsliminden başka Kureyş ileri gelenlerinin de harcanmasını istemiyordu. Çünkü yakinen biliyordu ki bugün İslam ile mücadele halinde bulunan Kureyş müşrikleri başta olmak üzere bütün Arap kavimleri az zamanda nail-i hidayet bu suretle nuru İslam afakı aleme intişar edecektir.

BEYATÜR-RIDVAN VE HZ. OSMAN:
Beyati Rıdvan, bir ağacın altında icra edilmiştir. Bir rivayete göre ilk beyat eden Ebu Sinan el Esedi olduğu bildiriliyor. Bu beyatte bulunanlardan yalnız bir kişi tehallüf etmiştir ki münafıklardan Beni Selemenin kardeşi Cedd ibn-i Kaysdır. Beyatın hitamı sırasında, Hz Osman(ra)ın şehadet haberinin yalan olduğu duyuldu. Bir rivayete göre Efendimiz(sav) bir elini diğer eli üzerine koyarak Hz Osman namına da beyat etmiştir. Beyat esnasında Allah’ım bu beyatta Osman içindir, şüphesiz o Senin ve rasulunun hizmetindedir, buyurmuşlardır.

Hudeybiye’ye Dair Misver Ve Mervan Hadisi:
Rasulullah (sav) Hudeybiye seferinde Medine’den çıkmıştı. Yolun bir kısmına vardıklarında Nebii(sav) maiyetine: Halid bin Velid bir takım Kureyş süvarileriyle gözcü olarak Ganim mevkiindedir. Şimdi siz yolun sağ tarafını tutunuz. buyurdu. Vallahi Halid, peygamberle maiyetinin hareketini anlamadı. Nihayet Halid ordumuzun kaldırdığı kara tozu gördü de hayvanına ayağıyla vurup koşturarak Resul-ü Ekremin geldiğini Kureyşe bildirmek üzere süratle gitti. Nebii (sav) ordusuyla yürüdü. Nihayet Seniyye mevkiine gelmişti ki, oradan Kureyşin karargahı üzerine inilirdi. Burada Rasulullahın bindiği Kusva adlı deve çöktü. Nas: Kusva harin oldu, Kusva harin oldu, demeye başladı. Hayvanı sevk ettilerse de çökmekte ısrar etti. Nebi (sav):Kusva harinleşmez. Onun çökmek huyuda yoktur. Fakat vaktiyle Mekke’ye girmekten Fili men eden Kudretullah şimdi de Kusvayı men etti, buyurdu. Bundan sonra Rasulullah: -Hayatım yedi kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki Kureyş, Allah’ın Harem dahilinde muhterem kıldığı şeylere tazim kastederek benden ne kadar müşkül talepte bulunursa bulunsun ben onu muhakkak onlara vereceğim, buyurdu. Rasulullah(sav) maiyetiyle bu haldeyken Huzaalı Büdeyl ibn Varka, kendi kabilesi Huzaadan birkaç kişi ile çıkageldi. Mekke ve havalisindeki Tihame kabileleri arasında Huzailer öteden beri Rasulullah(sav)in sırdaşı di. Budeyl gelince Rasulu Ekrem’e: Bunlar muhakkak size karşı harp edecekler ve sizi Beyti Şerife girmekten men edecekler, dedi. Efendimizde şöyle buyurdu: Fakat biz hiç kimseye harp etmek için gelmedik. Biz yalnız Umre etmek niyetiyle geldik. Eğer Kureyş arzu ederse ben onlarla aramızda bir mütareke müddeti tayin edeyim. Şu şartla ki bu müddet zarfında ben onlarla harb etmeyeyim, onlar da benimle diğer müşriklerin aramızı serbest bıraksınlar, karışmasınlar. Bunun üzerine Büdeyl bin Verka bu sözleri Kureyşe tebliğ eti. Daha sonra görüşmek için Urve bin Mesud Efendimizin yanına geldi. Kureyşe döndüğünde gördüklerini şöyle anlattı: -Ey ahali! Vallahi ben vaktiyle birçok melikin huzuruna sefir olarak çıktım. Ezcümle Rum meliki Kayserin, Fars meliki Necaşi’nin divanlarına gittim. Vallahi bunlardan hiçbir padişahın musahiplerini, Muhammed’in Ashabının Muhammmed’e tazim ettikleri derecede meliklerine tazim ettiklerini görmedim. Muhammed’in ashabı onun tükrüğü ile bile teberrük ediyorlar. O birşey emredince derhal emrini infaza mübaderet ediyorlar. O abdest aldığı zamanda abdest suyunun fazlasını tehalükle paylaşıyorlar. Şimdi Muhammed size güzel bir sulh ü salahreyi arzetti. Bunu kabul ediniz!

Sonra Kureyşliler arasında Mikrez bin Hafs denilen birisi kalkıp: -Bana müsade ediniz de Muhammed’e bir de ben gideyim, dedi. Onlar da: Haydi git! dediler. Mikrez Rasulu Ekrem’le ashabına doğru gelirken Nebi(sav): -Şu gelen Mikrezdir, gaddar bir kimsedir, buyurdu. Mikrez, Rasulu Ekrem(sav) ile görüşmeye başladı.

Hudeybiyede Musaleha Akdi ve Ebu Cendel: Mikrez, Rasulu Ekremle görüşmek üzere iken Suheyl bin Amr çıkageldi. Suheyl gelince Nebii(sav) bu isim ile tefeül ederek ashaba karşı: Artık işiniz bir dereceye kadar kolaylaştı, buyurdu. Suheyl bin Amr Rasulu Ekrem’e: Haydi hokka, kalem, kağıt getir. Sizinle aramızda bir müsalehaname yaz, dedi. Bunun üzerine Nebi(sav) katibi Ali bin Ebu Talibi çağırdı ve: Bismillahirrahmanirrahim yaz! buyurdu. Bunun üzerine Süheyl cahiliyyet hamiyeti saikasıyla Rasulu Ekrem’e: İyi ama, ben, RAHMAN kelimesinin mahiyeti nedir bilmiyorum fakat vaktiyle senin de yazdırdığın gibi BİSMİKELLAHÜMME "Ya Allah Senin isminle yazmağa başlarım, diye yaz" dedi. Müslümanlarda bir ağızdan: Vallahi biz onu yazmayız. dediler fakat Efendimiz bunu kabul etti. Sonra da " Bu yazı Muhammed Rasulullah’ın mazmununa hüküm ve imza ettiği muahedenamedir" diye yazmasını emir buyurdu. Süheyl buna da itiraz ederek: "Vallahi biz senin Rasulullah olduğunu bilmiş ve tasdik etmiş olsak, seni Beyti ziyaretten men etmez ve sana karşı kıtale tassaddi etmezdik. Şu kadar ki, "Muhammed ibn Abdullah" yaz, dedi. Efendimiz bunu da kabul buyurdu. Bu karar "Kureyş, Harem dahilinde Allah’ın muhterem kıldığı şeylere tazim kast ederek benden ne kadar müşkil talepte bulunursa bulunsunlar, Ben onu muhakkak onlara vereceğim" şeklindeki verdiği kararın tecellisidir. Sonra Efendimiz anlaşma şeraitine istinaden Suheyl bin Amra: "Siz bize müsaade ediniz de Beyti Şerifi tavaf edelim, buyurdu. Suheyl bu teklife de itiraz ederek: Vallahi sizi Beyti tavafa bırakamayız. Çünkü Arap milleti "cebren ve kahren istila olunduk," diye aramızda dedikodu eder. Şu kadar ki, bu tahliye keyfiyeti gelecek seneden itibaren başlasın. dedi. Ve bu suretle kabul olunarak Hz.Ali yazdı. Şimdi Suheyl bin Amr şöyle bir madde teklif etti: Sana bizden bir erkek gelirse o gelen kimse senin dininde olsa bile onu geri vereceksin! Bu teklife müslümanlar hayret ederek: Subhanallah! İslam camiasına iltica eden bir müslüman müşriklere nasıl iade olunur, dediler. Onlar bu halde iken Süheyl bin Amrın oğlu Ebu Cendel, ayakları bukağılı seke seke geldi. Ebu Cendel, müslüman olmuş ve bu yüzden hapsolunmuştu. Bu sırada Mekke’deki hapsinden kaçmış ve türlü müşkilat ile gelip nihayet kendisini müslümanlar atasına atmıştı. Bunun üzerine Süheyl: İşte ya Muhammed! Sana karşı imza edeceğim musaleha namenin ilk maddesine tevfikan bunu bana geri vermelisin, dedi. Efendimiz(sav): Biz musaleha nameyi henüz imza etmedik, buyurdu. Süheyl: Şu halde vallahi ben de seninle hiç bir madde üzerine sulh olmam, dedi. Efendimiz(sav): Haydi bunu bana bağışlayıp imza et, buyurdu. Süheyl ısrar edip: Hayır bunu asla yapamam, dedi. Mikrez ibn Hafs ki, bu da Kureyş murahhası idi. O da Efendimize(sav) hitaben: Haydi bunu sana tecviz ettik, dediyse de imza ya salahiyetli olan Süheyl muvafakat etmedi. Bu sırada Ebu Cendel babasından inadından yese düşerek: Ey cemaati müslimin! Müslüman olarak geldiğim halde şimdi ben müşriklere mi iade olunuyorum? Benim uğradığım şu felaketi görmüyormusunuz? diye haykırdı. Hakikaten Ebu Cendel Allah yolunda Kureyşin en şiddetli işkencesine uğramıştı.

İbni İshak: Efendimizin(sav): -Ya Eba Cendel, sabret! Allah’dan ümitvar ol! Biz müslümanlar mağdur ve mahkum olmayız. Allah Teala yakında sana da halas yolu bahşedecektir. buyurduğunu kaydeder.

Rasulullah(sav) Efendimiz muahede namenin tahrir ve imzasından fariğ olduktan sonra Ashabı Kirama: Haydi artık kalkınız, kurbanlarınızı kesip başlarınızı traş ediniz! buyurdu. Ashabdan bir kişi olsun kalkmadı. Hatta Rasulullah (sav) bu emrini üç kere tekrarlardı. Ashabdan hiçbiri kalkmayınca Ezvacı Tahirattan Ümmü Seleme validemizin yanına girdi ve: Şu halkı görüyormusun? Onlara emrediyorum da icabet etmiyorlar. diye halktan gördüğü kayıtsızlığı anlattı. Ümmü Seleme validemiz: Ya Nebiiyellah! Emrinizi infaz etmek istiyor musunuz? O halde şimdi dışarı çıkın, sonra ta kurbanlık develerinizi kesinceye ve berberinizi çağırıp o sizi traş edinceye kadar ashabdan hiç birisine bir kelime bile söylemeyin. dedi. Bunun üzerine Efendimiz(sav) Ümmi Seleme validemizin yanından çıktı ve ashabdan hiçbirisiyle görüşmeyerek menasiki ifa etti. Kurbanlık develerini kesti ve berberi Huzaalı Hıraş ibn Ümeyyeyi çağırıp traş oldu. Ashab, Rasulu Ekremi bu halde görünce onlar da hemen kalkarak Rasulu Ekreme imtisalen kurbanlarını kestiler, birbirlerini traş etmeye başladılar.

Anlaşmanın Müşrikler Tarafından Bozulması:
Efendimiz(sav) Medineye döndükten sonra Kureyşin anlaşması olan Ebu Basir müslüman olarak geldi. Bunu istemek üzere Kureyş iki kişi gönderdi. Bunlar Rasulu Ekreme: -Bize karşı imza ettiğin ahdi hatırlatırız, dediler. Efendimiz de muahede mucibince Ebu Basiri bu iki kişiye iade etti. Bunlar Ebu Basir ile yola çıktılar. Nihayet Zül-Hüleyfeye eriştiler. Dağarcıklarındaki hurmadan bir miktarını yemek için oraya indiler. Ebu Basir bu iki kişiden Huneyse: - Ya Huneys! Vallahi şu kılıncını çok güzel zannediyorum, dedi. Kılıncın sahibi, kılıncını kınından çekerek: -Evet, vallahi bu kılnç çok iyidir, ben onu defalarca tecrübe ettim dedi. Ebu Basir de: -Müsaade et de bakayım dedi ve bir fırsat bulup elinden aldı. Huneysi öldürdü. Öbür arkadaşı Kevser kaçarak ta Medine’ye vardı. Mescidi Saadete koşarak girdi. Efendimiz onun telaşla koşup geldiğini görünce: Muhakkak şu adam bir korku görüp geçirmişdir, buyurdu. Kevser Efendimize(sav) hitaben:­-Vallahi efendim öldürüldü, men etmezseniz muhakkak ben de maktul olacağım, dedi. Bu sırada Ebu Basir de geldi ve: -Ya Rasulullah! Vallhi Allah sana ahdini ifa ettirdi, beni müşriklere iade ettin, sonra Allah beni onlardan kurtardı, dedi. Bunun üzerine Efendimiz(sav) Ashaba hitaben: Anası helak olan Ebu Basire hayret olunur! Bu adam harp adamıdır. Eğer bunun fikrine yardım eden bulunsa o fırın karıştırır gibi harbi ateşleyecek, sulh bozulacak, buyurdu. Ebu Basir bu sözleri işitince Huzuru Saadetten çıktı ve deniz sahiline kadar firar etti, Iys denilen mevkiide karar kıldı. Ravi derki, Ebu Cendel de yetmiş süvari müslüman ile birlikte müşrikler arasından kaçarak Ebu Basir’e iltihak etti. Artık müslüman olan herkes Kureyş arasından ayrılarak Ebu Basir’e iltihak etmeye başladı. Vallahi bunlar Kureyşe bir ticaret kervanının gittiğini duyar duymaz, onları öldürüp mallarını alırlardı. Kureyş kendisini tehdit eden bu vaziyet üzerine Efendimiz (sav)e Ebu Süfyan’ı hususi salahiyetle gönderdi. Kureyş Rasulu Ekrem’den Allah rızası için ve aradaki karabete hürmeten Ebu Basir cemaatinin nehbügaratlarının menini ricaya başlamıştı. Artık bundan böyle Mekke’den Medine’ye kim gelirse emindir, iade edilmeyecektir diye haber göndermişlerdir. Efendimiz, Ebu Basir cemaatine mektup gönderdi. Medine’ye gelmelerini emretti.

İbni İshak’ın rivayetine göre Amirinin katli haberi Mekke’de duyulunca maktül Süheyl bin Amr’ın kabilesinden olduğu için onun diyetini talep etmek istemiş fakat Ebu Süfyan: Bu diyeti kimden isteyeceksin. Bunu Hz.Muhammed’den istemek doğru değildir. Çünkü O ahdini ifa etmiş, Ebu Basir’i adamımıza teslim etmiştir. Ve Ebu Basır, Hz. Muhammed’in emriylede katledilmemiştir. Ailesinden diyet talebi doğru değildir, çünkü Ebu Basir ailesinin dininde değildir, demiştir.

Hudeybiye Musaleha tarihinden Mekke’nin Fethine kadar geçen iki sene zarfında müslümanların sayısı, İslam dininin zuhuru zamanından Hudeybiye Muselahasına kadar geçen 19 veya 20 yıl içinde İslam’a girenlerden birkaç misli çoktur.

Hz. Ebubekir ve Ömer devrinde Hz. Osman: Hz.Osman(ra) veda haccında Rasulu Ekrem’e refakat etmiş, Rasulu Ekrem’in irtihali üzerine baş gösteren başkanlık münakaşaları esnasında Beni Saide Sakifesinde Hz.Ebubekir Sıddıka beyat etmiş. Hz.Ebubekir’in hilafeti sırasında onun müşavere meclisinin bir rüknü sıfatıyla vazife görmüştü. Hz Ebubekir’in son vakitlerinde yazdırdığı ve Hz. Ömer’i hilafete tavsiye ettiğini bildirdiği ahitnameyi yazmış, Hz.Ömer devrinde Ömer(ra)ı bütün kuvvetiyle desteklemişti.

Hz. Osman’ın Halife Seçilmesi:
Hz. Ömer’in şehadetinden sonra halife intihabı ashabı şûraya havale edilmişdi ki, Aşere-i Mübeşşereden "Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Sad ibni Ebi Vakkas, Abdurrrahman ibni Avf" (ra) ile Abdullah ibni Ömer kendisi hilafete intihab olunmamak şartıyla rey vermekte memurdu. Ashabı şûradan Talha, Medine’de bulunmamıştı. Mikdad bin Esved(ra) ashabı şûrayı bir hanede topladı. Ebu Talha(ra) da kapıda bekledi. Suheybi Rumi(ra)da evkatı hamsede imamet ederdi. Mısır emiri Amr ibnül As ile Kufe emiri Mugire bin Şube de Medine’ye gelip şura hanesi kapısında durdular. Bunların bu babda bir guna memuriyetleri olmadığından Sad ibni Ebi Vakkas(ra) ikisini de oradan savdı. Onlardan üst perdeden mücadele etmekle aralarında söz uzadı. Kibarı Kureyş arasında mübayenet ve burudet hasıl oldu. Halbuki bütün eşrafı Arap ve ümerayı askeriye şura meclisinin vereceği karara muntazır idiler ve vaziyet pek nazik idi.

Hz. Abdurrahman, Hz.Ali’nin yanına gelip "Sen Rasulu Ekrem’e karabetin, İslamda tekaddüm ve sebkatin ve Dinde hüsn-i asarın hasebiyle hilafete ehâkım dersin. Zaten ehliyetin de müsellemdir. Fakat bilfarz burada senden ahare verilecek olsa, sen kimi ehakk görürsün? dedi. "Osman'ı" dedi. Hz.Osman da aynı vechile sorulduğunda "Ali"yi dedi. Böylece hilafet ikisi arasında kaldı. Hz. Abdurrahman hakem olduğundan eşrafı Arap ve ümerayı askeri ile buluşup görüştü. Efkarı nası anlamak için dolaştı. Sonra Zübeyr ile Sad ibni Ebi Vakkası çağırıp reylerini sordu. Zübeyr reyim "Ali" için dedi. Sa'd da "Bence Ali evladır, eğer sen kendini ihtiyar edeceksen pek aladır. Beyat et de bizi sıkıntıdan kurtar" dedi. Abdurrahman bin Avf da: "Ben hilafetten kendimi hal'ettim. Hilafeti kabul etmem, Ebubekir ve Ömer’den sonra kim halife olsa nas ondan hoşnut olmaz" dedi. Sonra Abdurrahman bin Avf Hz.Ali ile gizlice görüştükten sonra Hz.Osman ile merdane vakt-i fecre kadar görüştü. Sabah namazından sonra ashabı şuarayı meclise davet etti. Abdurrahman bin Avf toplanan cemaatin reyini sordu. Ammar bin Yasir(ra): Eğer müsliminin itilaf etmemesini istersen "Aliye beyat eyle"dedi. Mikdad bin Esvedde onu tasdik etti. Hz.Osman’ın süt kardeşi Abdullah ibni Sa'd ibni Ebi Serh de: Eğer Kureyşin ihtilaf etmemesini istersen Osman’a beyat eyle dedi. Abdullah ibni Ebi Rebia da onu tasdik etti. Ammar bin Yasir, Abdullah ibni Ebi Serhi tekdir etti. O dahi ona acı sözler söyledi. Huzzarın bir fırkası onu ve diğer fırkası bunu tesahhub edip cidale başlasınlar. Sözler çoğaldı, fitne emareleri göründü. Sa'd bin Ebi Vakkas hemen: Ya Abdurrahman! Fitne zuhur etmeden bir karar ver dedi. Abdurrahman bin Avf da: -Ey cemaat! susunuz, başınıza bir iş çıkarmayınız. Hemen Hz.Ali(ra)ı çağırdı ve ona:- Allah’ın kitabı ve Rasul’unun sünneti üzere ve ondan sonra iki Halifenin sireti üzere amel edeceğine Allah ile ahdi misak et, dedi. Hz.Ali de:" Umarım ki ilmi takatım erdiği kadar amel ederim," dedi. Abdurrahman da iki kere bu suali irad etti. Hz.Ali(ra) yine öyle cevap verdi. Hz.Alinin cevabı savab ve muvafık-ı hikmet ise de vakit pek nazik olmakla öyle kayd ü şart, tekayyüd ve tevakkufa müsait değildi. Binaenaleyh Abdurrahman ibni Avf Hz.Osman’ı çağırıp ona da üç kere Hz.Ali’ye dediği gibi demekle Hz.Osman tevakkufsuz "Evet öyle amel ederim" demekle Abdurrahman Hazretleri başını kaldırıp eli Hz.Osman’ın eli üzerinde olduğu halde: "Ya Rabb! Şahit ol! Boynumdaki emaneti Osman’ın boynuna koydum, Allah’ın, Rasul’unun ve halifelerinin yolu üzere sana beyat ediyorum dedi ve orada muhacirin ile ensar da beyat ettiler.

Hz. Osman’ın Devri Hilafeti:
Hz. Osman (ra), Hz.Ömer (ra)ın vasiyetine uyarak cümle memurları yerinde bıraktı. Yalnız Mugire bin Şube'yi Kufe’den azl ile Sa'd bin Ebi Vakkası Kufe emiri nasbeyledi. İbnül Esirin beyanına göre Hz.Ömer’in vasiyeti bu idi. Daha sonra bazı ihtilaflar üzerine Sa'd Bin Ebi Vakkas azlolunmuştur.

Hz. Osman Mısır valisi Amr İbnül Asdan haracın artırılmasını istedi. Amr, bunun mümkün olmadığını beyan ettiğinden Hz.Osman onu azlederek yerine Abdullah bin Ebi Serhi tayin etti. Hem kumandan, hem bir idareci sıfatıyle temayüz etmiş olan ve kendisini Mısırlılara sevdirmiş bulunan Amr bin el-As'ın oradan ayrılması ile Mısırda bir takım karışıklıklar başlamış, Herakliyusun yerine geçen oğlu Konstantin bu fırsattan istifade ederek Mısırı geri almaya teşebbüs etmiş, bir donanma göndererek İskenderiye’yi geri almıştı. Hz.Osman, Amr bin el-As'ı Mısır valiliğine derhal iade ederek o da İskenderiye ye müteveccihen hareket etmiş ve orayı hemen geri almıştı.

Hicretin yirmiyedinci senesinde Abdullah bin Ebi Serh kumandasında hazırlanan kuvvet Libye çölünü geçerek o zaman Akdeniz'in Afrika sahilindeki en müstahkem ve zengin şehirlerinden olan Trablusun duvarları önünde durmuştu. Hazret-i Osman Medine'den gönderdiği bir orduyu takviye etmişti. Trabluslular cizyeyi ve Müslüman olmayı reddettiklerinden muharebe başlamış, Romalılar mağlub olmuşlar, Trablus ahalisi Müslümanlar la sulh akdetmişlerdir. Bunu müteakip Müslümanlar Merakeş'e kadar ilerlemişler, Abdullah Bin Zübeyr'in himmet, cesaret ve kiyaseti sayesinde bütün bu havali İslam devletine ilhak edilmişti. Afrika'nın fethinden sonra Müslümanlara İspanya'nın kapıları açılmıştı. Hicri yirmiyedinci senede Hz. Osman askerlerine ilerlemek için emir vermiş fakat bir müddet sonra ileri hareketler durmuş Abdullah bin Ebi Serh Mısır'a dönmüştü. Afrika'yı fethetmeye muvafık olduğundan dolayı Hz. Osman ganaimin beşte birini va'di mucebince Abdullah'a vermesi üzerine efkar-ı Umumiye galeyana gelmiş bu galeyan karşısında bu ihsanı Hz. Osman geri almıştı.

İbn Sebe'nin Zuhuru:
Hz. Osman (ra) hilafetin ilk zamanları aynıyla zamanı saadet gibi geçti. Sonra nefis taamlar yemek ve türlü libaslar giymek, gezip eğlenmek gibi servetü samana müteaalik adetler çıktı. İşte bu esnada Abdullah ibn Sebe namında bir münafık zuhur ile taraf taraf dolaşır ve milleti İslamiye arasında tefrika ihdasına çalışırdı. Aslen Yahudi iken Müslüman olarak Basra'da zuhur ile "İsa (as) dünyaya tekrar gelecek; Muhammed (as) niçin gelmesin?" diyerek Rasül-ü Ekremin dünyaya tekrar geleceğine kail olmuş ve Ali O'nun vasisidir. Osman bigayrihakkın hilafeti aldı diyerek batıl bir meshep icat etmiştir. Bunun üzerine İbn Sebe Basra'dan tard olunmuş oradan Kufe'ye gelip efkar-ı nası ifsada sai etmekle Kufe'den de tard olunmakla Şam'a gelmişti. Şam'da Ebu Zerr ile Muaviye arasında iştihatça zuhura gelen ayrılığı fırsat bilerek bir gün Ebu Zerr hazretlerinin yanına gelip "Muaviye'ye teaccüp etmezmisin Malullah diyor, filvaki herşey Allah’ındır lakin mal-ı müsliminin tabiri ma'ruf iken onu tağyir etmesi Müslümanların evvela isimlerini sonra da kendilerini aradan çıkarıp ta müslümanların beyt-ül malını benimsemek manalarını ibham ediyor." demiş onun üzerine Ebu Zerr nezd-i Muaviye'ye gidip "Emvali müslümine Emvalullah tesmiye etmene sebeb nedir?" deyince Muaviye "Ya eba Zerr mal Allah'ın malı biz de Allah'ın kulları değilmiyiz" demiş ise de Ebu Zerr bu tevili kabul etmeyerek O'na itap etmekle Muaviye bundan sonra Mal-i müslimin derim diyerek yakasını kurtardı. Ondan sonra İbn Sebe Şamdan dahi tard olunmakla azimet eylemiş ve Mısır-Kahire'den bir fitne çıkarmak üzere Basra'da ve Kufe'de edindiği yaranıyla muhabereye başlamıştır.

Halkın Ümera Hakkında İtiraz Ve Şikayetleri: Ben-i Ümeyyen’in kendilerine tevcih olunan emanetleri su'yi istimal etmeleri halkı son derece i'zac eylemiş olduğundan ma'hud İbni Sebe, Mısır’da bir şii mezhebi ihdas ile hayli kimseleri sapdırarak Ali bin Ebi Talib(ra)ın asla rızası olmadığı halde nası onun beyatine davetle Basra’da vesair yerlerde peyda eylemiş olduğu yaranıyla birlikte muhabere ederek halkı kıyam ve isyana teşvik eyledi. Bundan dolayı eyaletlerde ümranın emirlerine itaat edilmez ve Halifenin emrine ehemmiyet verilmez oldu. Her tarafta Hz.Osman(ra) aleyhinde sözler söylenir oldu. Bir merkezde toplanan efkarı umumiyye halkın bu türlü ihtilafları ve Beni Ümeyyenin kötü tavır ve icraatları üzerine bir garip tefrika haline döndü ve taraf taraf ihtilal ve fitne emareleri zuhura başladı.

Emirlerin Medine’de Toplanması: Hz. Osman(ra) ahvalin ciddiyetini derk ve tefattun ederek ümerayı Medine’ye celb ve cem etti. Akd eylediği meclisi mahsusda: - Halkın hakkınızdaki efkarını ve etvarını görüyorsunuz. Durumun hall u faslı için siz ne dersiniz? diye sordu.

Abdullah bin Amir: Halkı cihad ile meşgul et. Ta ki kendi başları kaygısına ve hayvanları arkasına düşsünler, dedi
Said bin el-As da: Her kavmin reisleri vardır. Onlar itlaf olununca halk müteferrik olup bir fikir üzerinde ictima edemezler, diyerek muhalefetri seçen rüesanın idamını münasip gördü.
Muaviye dedi ki: Ümeraya tefvizi umur et. Her biri kendi daire-i memuriyyetini zabtu rabt etsin. Ben Şam ahalisine müteahhidim.
Abdullah bin Sa'd bin Ebi Serh: Halk, tamahkardır. Onlara bezl-i mal edersen senin tarafına mail ve müteveccih olacakları aşikardır, dedi.
Amr bin el-As da:Tarıkı itidali iltizam et, yahut ihtiyarı uzlet eyle, dedi. Hz.Osman Abdullah bin Amirin reyini tercih ile nası takım takım cihada sevketmek üzere ümerayı mahall-i memuriyetlerine gönderdi. Kufe ahalisi Saidden şikayet etmekte oldukları halde onu da Kufeye iade buyurdu ve halkı inkiyada mecbur eylemek üzere atiyyelerinin kesilmesine karar verdi. Dönüşünde Said bin el-As'ı Kufeye sokmamak istediler. Nihayet Kufeliler emiri geri çevirerek yerine Ebu Musa el Eşarinin nasbını istemişlerdi. Said bin el-As dahi Medine’ye avdet eyleyerek keyfiyeti Hz.Osman’a haber verdi. Hz.Osman(ra) Said’i azlederek yerine Ebu Musa el-Eş'ariyi nasbetti ve Kufelilere bir emirname yazdı. Ebu Musa el-Eş'ari(ra) ki meşahiri kurra-i sahabedendir. Kufeye varınca mescide girdi, hutbe okudu, oradakilere nasihat verdi, onlarda hemen namaz kıldırmasını rica ettiler.
Ebu Musa el-Eş'ari:Siz Emirül-müminine arz-ı itaat eylemedikçe kıldırmam deyince hemen "Emirül-müminini dinliyor ve itaat ediyoruz" dediler. O da onlara imam olup namazlarını kıldırdı.

Hz.Osman’ın Muhasarası:
Eyaletlerden gelen şikayetler üzerine hac mevsiminde ümera gidip Hz.Osman ile mişavere etmişlerse de bir hüsnü tedbire muvaffak olmaksızın avdet etmişlerdi. Eyaletlerde bulunan güruh-ı muhalifin ise ümeranın Hz.Osman nezdine gitmeleri anında kıyam ile her yerde ihtilal çıkarmak üzere aralarında muhabere etmişlerken henüz onlar tedariklerini itmam etmeden ümera avdet etmekle bu niyetlerini fiile getiremediklerinden Medine’deki taraftarlarıyla muhabere başlamışlar, bunlar da cihad buradadır, buraya geliniz diyerek Medine’ye davet etmişlerdi. Ehli Mısırdan bazıları Medine’ye gelip valilerinden şikayet ve mazlumiyetlerini beyan ettiklerinden Hz.Osman(ra) ona bir tehdidname gönderdi. Abdullah bin Sa'd ise bundan dolayı hiddetlenerek şikayetçilerden birini dayak altında öldürttü. Bu hadise halkı bir kat daha hiddetlendirdi. Memleketin her tarafındaki ehl-i kıyam yekdiğeri ile muhabere ederek Hz.Osman’ı hal için Medine’ye varmak üzere aralarında karar vermişlerdi. Mısır, Kufe, ve Basra ehl-i kıyamından sekizer yüz kadar adam birleşip haberleşerek ziyaret-i Beytullah için diyerek yerlerinden hareket ile Medine’ye gittiler.