İktisadi gelişmeler toplumun diğer alanlarda gösterdiği
gelişmelerden ayrı olarak tekil bir halde düşünülemez. Çünkü eğer bir toplum
gelişmiş ve medeni bir ülke ise bu sadece o ülkenin ekonomik gelişmesinin
sonucu değil aynı zamanda o ülkenin ticari, hukuki, ahlaki, kültürel, dini,
siyasi, örf ve adetlerindeki inkişafının bir sonucudur.
Günübirlik gayeler peşinde ufku ve hedefi sınırlı bir insan olmayan Bediüzzaman
iktisadı kainattaki en esaslı unsurlardan biri olarak görür, ve Allah'ın Hakim
isminin bir neticesi olarak kainatta herşeyin iktisat prensibi üzerine
yaratıldığını ve hiç birşeyin israfa mahal olamayacak şekilde yaratıldığını
ifade etmektedir.
1) İktisat Nedir?
Fertlerin sonsuz sayıdaki çeşitli ihtiyaçları ile sınırlı imkanlar arasında
nasıl ahenk kurduklarını ve malların mübadelesindeki şartları araştıran sosyal
bir ilimdir.
Şu unutulmamalıdır ki mübadele imkanların ihtiyaçlara göre sınırlı
olmasındandır, eğer her fert her istediğine sahip olsaydı mübadele olmazdı.
İktisat nimetlere karşı bir şükür, israf ise Allah'ın nimetlerine karşı
hasaretli bir istihfaftır.
2) Kainatta İktisat
Hakim olan Allah'ın bu isminin tecellileri kainatta hiç bir yerde israfa mahal
bırakmaz, ta ki insanın pislik eli ona müdahale etmesin.
İlahi kudret hiç birşeyi israf etmez. Her şey en kısa, en kolay, en hafif, en
faydalı şekilde cereyan etmektedir.
Helal rızk iktidar ve ihtiyar ile ters orantılıdır.
Kainat iktisat, temizlik ve israfsızlık esası üzerine kurulmuştur. Ve gerçek
iktisat da kamil bir imanın neticesidir.
Dünyada insan eli değmese müthiş bir temizlik düzeni vardır. Dünyanın değişik
yerlerinde ölen o kadar canlı diğer canlılar tarafından temizlenmektedir ve
dünyanın önemli problemlerinden kirlilik problemi olmaksızın gerçekleşmektedir.
Kendi dünyasını böylesine bir bilinçle kirleten yalnızca insanoğludur. Kainatın
temiz kalması Kuddüs isminin bir tecellisidir.
3. İnsan ve İktisat
İnsan sabavetten, gençliğe, oradan ihtiyarlığa, oradan kabre, kabirden haşre,
ve haşirden ebede kadar bir yolcudur. Bu yolculuk sırasında ona cismaniyeti
cihetiyle hiç bir önem atfedilmezken, vazifesi itibariyle cihan kadar
değerlidir. Bu görevi bize bahşeden dünyayı bize hane, ay ve güneşi bir lamba
yapan Allah vermiştir.
İnsan organik yönünü ilgilendiren ihtiyaçları bir disiplin içerisinde ele
alınmalıdır. Ve bu da iktisat ilminin önemli bir konusudur. Çünkü her arzunu
bir ihtiyaç olarak kabul edilmesi ve karşılanması mümkün değildir.
Ferdin huzursuzluğu ve saadeti ihtiyaç ve bu ihtiyaçların karşılanması
arasındaki dengeye bağlıdır. Bu da kişinin hiç bir zorlanmaya tabii olmadığı,
insiyatifi elinde tutacağı bir iktisat düşüncesi ile mümkündür.
4. Din ve İktisat
Mide bir gıda istediği gibi, kalp, ruh, göz, kulak ve ağız gibi latife ve
duygularda Rezzak'ı Hakiki'den rızıkların isterler. İhtiyaç ve düşmanları çok
olan insanoğlu madden ve manen dayanabileceği ve bütün ihtiyaçlarına karşılık
bulabilecek olan bir kuvvete ihtiyaç duyar ki buda imanla temin edilir.
İnançsızlık insan için mümkün değildir. Çünkü insanın ruhen, manen, vicdanen,
akıl ve fikir yönüyle terakkisini arzulayan ve telkin eden şeriatlerdir.
Yunan ahlakçısı Plutaruque, " Dünyayı dolaşınız, duvarsız, edebiyatsız,
kanunsuz, servetsiz beldeler bulacaksınız, fakat mabedsiz beldeler
bulamayacaksınız. "
Ferdin ve toplumun iktisadi hayatında din dengeleyici ve kontrol edici bir
vazifeyi yerine getirmektedir.
İhtiyaçlar ve imkanlar arasındaki dengeyi israfı yasaklayan, insanı gerçek ve
zaruri ihtiyaçları için çalışmaya teşvik eden dindir.
Günümüzde daha lüks bir konfor elde etmeye yönelik bir iktisat anlayışı dünyaya
hakim olmuştur.
İnsanın zaruri olmadığı halde aşırı tüketim isteği bir hastalıktır. Fakat
Bediüzzamanın dediği gibi zaruri ihtiyaçları peşine kanaatle koşmakla insan
izzetle yaşayacağı rızkı kazanır.
İktisadi hayatta din bir kontrolör olarak çalışmalıdır. Buda ibadetin verdiği
sorumluluk duygusu ile temin edilebilir.
5. Kültür ve İktisat
Kültür milletten çıkmış ve millete has değerler bütünüdür. İktisadi faaliyetler
ferdin ve bilhassa fertlerden teşekkül toplumdan ayrı düşünülemeyeceği için
iktisat ve toplum bu konuda birbirinden ayrılmaz bir ikilidir. Çünkü hiçbir
iktisadi prensip toplumdan soyut bir anlayış çerçevesinde uygulanamaz.
Bizler ecnebilerden aldıklarımızı eğer onlar terakkiyata aitse almalıyız, yok
eğer sefahate dairse onlar muzırdır.
Avrupa Bediüzzamanın ifadeleri çerçevesinde ikidir: Biri İsevilik dini
hakikisinden aldığı feyzle ilimleri takip eder, diğeri felsefei tabiyenin
seyyiatını mehasin zanneder ve beşeri sefahete ve delalete sevk eder.
Bizler iki olan Avrupa'nın birinci kısmı ile dost olmalıyız. Çünkü ilk kısım
muzırdır ve milletimize zarar verir. Onlardan alacağımız manevi kültür bizi
olumsuz etkileyecektir. Çünkü bir ülkenin kalkınmasında manevi kültür maddi
kültürden önce gelir.
Bizlerin manevi kültürünü şekillendiren İslamdan uzaklaşmamız nisbetinde
gerilemişiz, ona yaklaşmamız nisbetinde ilerlemişizdir. Ve buna tarih şahittir.
Kur'an etrafında şekillenen bir fert ve onlardan teşekkül toplumda mücadele
yerine kardeşlik duygusu hakim olur. Ve madden hiçbirşeyin yaptıramayacağı
yardımlaşma duygusu insanlara hakim olur. Ve böyle bir toplumda İslamiyetin
yayılması adına en güzel örneği teşkil edecektir.
İKTİSAT TARİHİ IŞIĞINDA BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
1.İnsanlığın Yaşama Devirleri:
Bediüzzaman insanlığın yaşama devirlerini ' beşerin edvarı hamsesi vardır '
diyerek beşe ayırmıştır:
A) Vahşet ve Bedeviyet Devri
B) Memlükiyet( Kölelik) Devri
C) Esirlik Devri
D) Ecir( Ücretlik ) Devri
E) Malikiyet ve Serbestiyet Devri
2. Bediüzzamanın Sosyal Hayata Bakışı:
Bediüzzaman faziletli bir insanın en mühim hareket tarzının tevazu ve
mahviyetle hayatı içtimaiye katılması olduğunu söyler.
Bir müslümanın sosyal hayat yaşamasının sebebi onun hayatının en büyük
vazifelerinden biri olan ' İlayı Kelimatullahın ' ancak sosyal hayat içerisinde
yapılabilmesidir.
3. Bediüzzamanın Medeniyete Bakışı:
Batının gelişmiş medeniyetleri sadece kendilerinin gayretlerinin değil aynı
zamanda diğer medeniyetlerden etkilenerek, farklı fikirlerin birleşmesinden
faydalanarak ve en önemlisi de İslamın yaydığı fikirlerden yararlanarak fakat
onlara karşı husumeti olan Avrupalılara İslamdan alınan unsurları sanki Yunanın
eski antikitesinden almış gibi sunmuşlardır.
İlerde İslamın kuvvetiyle medeniyetin güzellikleri galip gelecek ve yeryüzü
pisliklerden temizlenecek.
Medeniyeti hazıra beş menfi esas üzerine inşa edilmiştir:
1.Noktai istinadı kuvvettir. O ise, şe'ni tecavüzdür.
2.Hedefi kasdı, menfaattir. O ise, şe'ni tezahümdür.
3.Hayatta düsturu cidaldir. O ise, şe'ni tenazüldür.
4.Kitleler mabeynindeki rabıtası menfi milliyetçiliktir. O ise, şe'ni müthiş
bir tesadümdür.
5.Cazibedar hizmeti, heva ve hevesi tatmindir. O heva ise, insanın meshi
manevisine sebep olur.
4. Kapitalizm:
Hürriyet esastır. Fakat böyle bir ortamda fazla kazanma hergün daha fazla
kazanma arzusu meşru sınırlar içerisinde tutulamamıştır, ve bunu sağlayacak
müessese ve müeyyide yoktur.
Kapitalizm kontrolsüz kazanma enerjisi, yoldan çıkmış kötü fırsatlar ve israf
edilen bir hayat olarak tanımlanabilir.
İşçilere tanınan grev hakkı ve diğer sosyal güvenlik imkanları sosyalizmin
kapitalizme tesirleridir.
Kapitalizmin bu hale gelmesinde Batı medeniyetinin kültürünün büyük tesirleri
vardır.
Batının bu menfi ilkelere dayanması neticesi saadeti elinden alınmıştır. Çünkü
Batıda işçilerin olanca güçleriyle çalışmalarına karşı patronları çok büyük
miktarda para kazanmakta fakat bunun sebebi işçi emeğinin karşılığı olarak çok
az kazanmaktadır. Buda iki tabaka arasında uçurum ve isyanlara sebep
olmaktadır.
Sınırsız kar ve faiz sistemi kapitalizmin en büyük handikaplarındandır. Ve
Hıristiyanlık dini insanların dünya yaşamlarını düzenleme adına kurallar
vazetmediği ve etkili olmadığı için tabakalar arası uçurumlar büyümekte
insanlar dış ve iç dengelerini kuramamaktadırlar.
5. Sosyalizm ve Komünizm:
Marksistlere göre sosyalizm komünizme geçişte yaşanması gerekli bir basamaktır.
İlk tohumları Fransız İhtilaliyle atılmış olan sosyalizm vatan ve mukaddesatı
tahrip ederek komünizm ve anarşiye sebebiyet verecektir.
Sosyalizmin hakim olduğu ülkeler zulmün, baskının hakim olduğu ve medeniyet ve
istiklaline sahip olmayan milletler olacaklardır.
Kapitalizmin zaaf noktası olan üretimde başarı fakat dağıtımda başarısızlık
noktasından hareketle ortaya çıkan sosyalizm kar ve özel menfaat sağlamayı
düşünmeyen, kamu yararını esas alan bir sistemdir.
6. İslamın Üstünlüğü
The Economist, ' ait olma duygusundan mahrum insanların daha acımasız olduğunu
ve bununda ilerleme için gerekli olan ferdiyetçi girişimi yıkmakta olduğunu
söylemektedir. Ve onu olumu manada yönlendirebilecek güç Allah inancı olabilir
diyor .'
Batının yeniden yolunu bulması İslam sayesinde olacaktır.
Üstad hazretleri kapitalizm ve sosyalizm hakkında biri necisir, diğeri
encestir. Tahiri mutlak yalnız desatiri İslamdır der.
Kapitalizm ve sosyalizm hayatı iktisadi faaliyetlerden ayrı olarak
değerlendirir. İslamda ise vahdet prensibi vardır. O dualistir. Yani hem dünya
hemde ahireti hedef alır.
Kapitalizm üretim ve tüketim dengesini kuramadı, ve denge üretimin artması ama
tüketimin dengesiz olmasına sebep olacak şekilde kaydı. Sosyalizmde ise insanın
teşebbüs özgürlüğünü kısıtlamış ve üretimde dengeyi sağlayamamıştı. Sosyalizm
tüketimde de zorlayıcı bir eşitlik sağlamıştır.
İslamda fert iktisadi hayatta serbest bırakılmıştır, fakat ahlaki bazı
tedbirler onu frenlemiştir.
İslamda insan sadece nefsine göre değil Allah'ın arzularına göre hareket
edecek, O'nun emir ve yasaklarını takip edecektir.
Kapitalizm kar, rant ve faize dayanırken, sosyalizm kar, rant, faiz ve ayrıca
mülkiyeti de kaldırmıştır.
İslam ise mülkiyet hakkını tabi karşılamış faiz ve aşırı karı yasaklamıştır.
İslamda gelir ya bir emek yada bir risk karşılığında elde edilmelidir.
İslam lüks ve israfı yasaklamıştır. Çünkü modern iktisadi görüşlerinde kabul
ettiği gibi son 20 yıldır topluma hakim olan ' gösteriş tüketimi ' gelişmeyi
engelleyen en önemli unsurlardan biridir.
BEDİÜZZAMANIN İKTİSADİ UNSURLARA BAKIŞI:
1. İktisadi unsurlar( üretim faktörleri)
İktisatta emek, sermaye ve toprak gibi üç ana üretim unsuru vardır. Bazı
iktisatçılar bunlara müteşebbisi de ilave ederler.
A. Tabiat(Toprak)
Toprak enerjisi ile, madenleri ile, bitkileri ile, hayvanları ile, ve kozmik
varlıkları ile insanoğlunun üretim yapmasında hammadde rolünü üstlenmiştir.
Üretim ister istemez insanı mülk edinmeye sevk eder.
Mülk insanların tabiatı paylaşma ve ona sahip olma isteğinden doğmuştur.
Kapitalistlere göre mülk elde eden herkesindir. Sosyalistlere göre mülk
toplumun ortak malıdır ve mülkiyet edinme hırsızlıktır.
İslama göre ise mülk Allah'ındır. Devlet ve şahısların ise onda itibari bir
sahiplikleri vardır.
Şu unutulmamalıdır ki, meşru yollardan dahi kazanılmış olsa da zenginin malında
fakirin hakkı vardır. Ve onlar bu hakkı vermek zorundadırlar.
B. Emek:
Toplum hayatının hareketli ve işgücünün verimli olması emek potansiyelinin iyi
değerlendirilmesine bağlıdır.
Toplumda emek ve sermaye arasında bir denge kurulmalıdır. Yani sermaye sahibi
emek sahibinin hakkını sonuna kadar gözetmeli, hakkını alnının teri kurumadan
vermelidir. Emek sahibide çalışma sorumluluğunu gereği gibi ifade etmelidir.
Böylece arada dayanışma hakim olur.
Atalet, sıkıntı sefahati, sefahet fakirliği ve bedbahtlığı doğurur.
İslama göre insan emek sarfı sırasında yaptığı işten memnun olmalıdır. Ve emeği
karşılığı layık olduğu şekilde verilmelidir.
C. Sermaye:
İnsanlar tarafından üretilmiş ve üretime ayrılmış her çeşit alet, makina,
fabrika, bina ve hammaddeler yahut sahibine gelir getiren her çeşit vasıtalara
sermaye denir.
İslamda sermayenin gayesi toplumun refah dengesinin teminidir.
Bediüzzaman servetin zalimlerde toplanmasına karşı olmuştur.
Eğer Allah kullarına eşit ve bol rızık verseydi, onlar muhakkak taşkınlık
ederlerdi. Ve ayrıca eğer bu gerçekleşseydi bir kısım insan diğerine işçi
olmazdı, ve tüm dünyadaki genel maslahatlar kaybolup giderdi
D. Sermayenin Kullanılması:
Kapitalizm ve sosyalizm insanlığı siyasi ve iktisadi buhranlara sürüklemiştir.
Hayatı içtimaide ben tok olduktan sonra başkası açsa bana ne ve sen çalış ben
yiyeyim toplumdaki tüm kargaşanın sebebidir. Bunları idame ettiren faizin
devamı ve zekatın terkidir. Bunlara karşı tek çare zekat ve hürmeti ribadır.
MİKRO İKTİSAT VE BEDİÜZZAMAN
1.Mikro iktisadın yorumu
Mikro ekonomi bir birimin, bir ferdin, ailenin, firmanın ekonomik davranış ve
faaliyetlerini inceler.
Mikro iktisadın en küçük ünitesi insandır. İnsan unsuru arzulanan seviyeye
gelmeden başarılı bir İktisadi kalkınmadan söz edilemez.
İktisadi buhranın temeli mikro iktisat açısından şu dört ana faktörde toplanır:
A. Ferdi iktisadın noksanlığı
B. Kanaatın almayışı
C. Hırs
D. İsraf aşırılığı
A. Ferdi iktisat
İslami düşünce ihtiyaçlarla mevcut imkanlar arasında dengenin tesisini ve
kontrolünü şahsi iktisadın gerçekleştireceğini söyler.
İnsan iktisat üzerine yaşarsa izzetle yaşayacağı rızkı bulur.
İktisat ayı zamanda geçim sıkıntısı ve maişet derdinin de devasıdır.
İnsanın yaratılıştan medeni bittab olması toplum içerisinde yaşarken birtakım
değerlerin tayin ve tesbitini gerektirir.
B. Hırs
Hırs mahiyeti bakımından tesis ettiği acelecilik duygusu ile teşebbüslerin
başarısızlığına sebep olur.
Hayatı içtimainin en müthiş marazı hırstır. Eğer malı çok seversen, hırs ile
değil belki kanaat ile malı talep et, ta çok gelsin.
Müslümanların fakirliğinin sebebi onların dünyayı sevmemesi değil bilakis
onların hırsla dünyaya yaklaşmalarıdır.
Kanaat duygusunun sınırının aşılması halinde;
Birincisi kanaatsizlik, ikincisi haybet ve hasarettir, üçüncüsü ihlası
kırmasıdır.
Bir insanda hırs ve ihlasın birarada bulunması imkansızdır.
Hırs her alanda olduğu gibi iktisatta da dinin kontrolü altında tutulmalıdır.
C. Kanaat
Helal kazançla iktifa etme, harama ve gayri meşhur yolara girmeme tarzında
yorumladığımız kanaat hırsın zıddı bir haslettir.
Sebeplere başvurmak neticeye ulaşmak için şart ise de yeterli değildir. Netice
Allah'ın takdiriyledir. Fakat insan devamlı bir tekamül gayreti içerisinde
olmalı, fakat netice itibariyle kanaatlı olmalıdır.
İslam ihtikarı(karaborsa) şiddetle yasaklamıştır. Efendimiz (sav) 40 gün gıda
maddelerini piyasaya sürmeyen Allah'tan ve oda Allah'tan uzaklaşır.
D. İsraf
Ferdin maddi imkanlarını ihtiyaçlarına göre sınırlamaması israfın en belirgin
özelliğidir. İsraf lüks ve israf kapısını ve dolayısı ile rüşvet ve suiistimal
kapısını kapatır.
İsraf kanaatsizliğe, o da çalışma şevkini kırmaya, sonra sürekli şekvaya, ve
dolayısı ile ihlasın kırılmasına ve riyaya sebep olur. Böylece izzet kırılır,
dilencilik yolu açılır.
İsrafın her türlü kötü neticelerini önlemek için insanlar İslami bir şuurla
hareket etmeli, kanaat ve rızaya alıştırılmalıdırlar.
İsrafın önüne maddi yaptırımlarla geçemezsiniz. Bu ancak dini ve manevi
unsurlarla olur.
Kur'an'ın dediği gibi yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz.
Eskiden İslam aç değildi. Refaha bir derece ihtiyaç vardı. Şimdi ise İslam
açtır, lezzete ihtiyaç yoktur.
Batı diğer ülkelerden aldığı zenginliklerle dünyanın önde gelen ülkeleri
arasına girmiştir. Fakat eğer onlar israf ve dengesizlikler içerisinde
gömülmeye devam ederlerse, gelişmekte olan ülkeler birleşecek ve zengin
ülkeleri bir gün alt edeceklerdir.
Sosyalizm israfı zor yoluyla kaldırmayı denemiştir. Liberal düşünceler iktisadi
tasarruf yoluyla bu problemi çözmeyi denemişlerdir. Fakat, Bediüzzaman israfın
ferdi eğitim yoluyla kaldırılacağını söylemiştir. Çünkü vicdanda makes bulmayan
her yaptırım sadece lafta kalmaya mahkumdur.
Bir müslümanın parasını nasıl kullanabileceği örneği ...
2. Ekonomik psikoloji
Ekonomik faaliyetlerin ilk ve son hedefi insanların ihtiyaçlarını
karşılamaktır. Ekonomik faaliyetlerin insan ihtiyacını karşılama hedefi insan
psikolojisini gündeme getirmiştir.
Servetler insanlar içindir, insanlar servetler için değildirler. Varlık
durumları yüksek olan insanların zenginliklerini artırmadan vazgeçmeleri iyi
sonuçlar doğuracaktır.
İslam iktisadi eşitsizliği zekat, fitre, sadakalarla ortadan kaldırmayı
hedeflemiştir. Toplumun kaderini değiştirmede önemli bir rol oynayan değerli
kişiler topluma yayılarak fakirliğin önüne geçilebilir.
Ekonomik psikoloji değerli insanları fakirliğe çare olarak görür, fakat önemli
bir problem daha vardı ki o da bu tip insanların nasıl yetiştirileceğidir. (
Burada hizmetin insan yetiştirme metodunun önemi ortaya çıkıyor.)
3. Neden açlık tehlikesi?
18.yüzyılın sonlarında Thomas Malthus demografik gelişimin sonunda insanoğlunun
bir açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalacağını ifade etmiştir. Fakat onun
toprağı ve teknolojiyi sabit, tarım kesiminde işbölümünü sınırlı kabul etmesi
onun bu yanlış görüşe varmasına sebep olmuştur.
Teknolojik ve üretimsel gelişmeler 2 asır geçmesine rağmen bu tezi haklı
çıkarmamıştır.
İslam iktisadı ise Rezzak İsmi Celilinin bir tecellisi olarak kainatta hiçbir
varlığın aç kalmayacağını aksine rızkının Allah'ın taahhüdü altında olduğunu
bildirir. Fakat insanların açlıktan ölmesi yemek azlığından değil onların
alışmış oldukları hayat düzeninden vazgeçmiş olmalarıdır. Yani terki adetten
neşet eden hastalıklar ölmelerinin asıl sebebidir.
Kaynakların akılcı kullanılması neticesinde dünyamız bir trilyon insanı
besleyebilir.
Carlyle'ın dediği gibi dünyamız ' bir tarafta iki milyon gömleksiz insan, diğer
tarafta iki milyon gömleği nasıl satacağını düşünen insanlardan ' ibaret bir
haldedir.
İslamın dediği gibi komşusu aç iken tok olmama prensibi sadece fertlere değil
aynı zamanda toplumlara da şamil bir sözdür.
4-Ticaret bereketin kaynağıdır
Bu kainat nedir sualine fenni ticaret cevabının verilmesi yani dünyanın gayet
muntazam bir sergi ve çok intizamlı bir pazar ve malları çok sanatlı bir dükkan
olması cevabı çok manidardır.
Allah insanlara alışverişi helal kılmıştır.
İnsanın çok çeşitli letaife sahip olması çok çeşitli meyiller, aruzular meydana
getirmiştir. Bu arzu ve ihtiyaçların karşılanması için çok sanatlara ihtiyaç
vardır. Bu da sa'y ve mübadele ile yani ticaretle olur.
Maverdi kazanç yolarını üçe ayırır; ziraat, sanat ve ticaret
Ticaret aynı zamanda eski zamanda olduğu gibi bir tebliğ vasıtası olarak
kullanılabilir.
Dostluk sadece ticari olsa ticari faaliyet bitince menfaat bittiğin için
dostluk da biter. Ama İslam nazarından yaklaşılırsa bu dostluk ticaret bitse de
devam eder.
5. Memuriyet
Üstad herşeyden önce toplumun maddi ve manevi şartlarına ve değerlerine intibak
edebilen bir memuriyet modeli tasvir eder. Ve memuriyet ve emirlik ise millete
hizmet içindir görüşünü beyan eder.
Bir hükümet her memura istidadı nisbetinde, vazifesi derecesinde, hizmeti
miktarınca ücret verilmelidir.
Şimdilerde hayatın karışık yapısı itibariyle meşverete önem vermeli ve bu
müessese ile hayatı devam ettirmeliyiz. Çünkü bir insanın aklı bu kadar çok ve
çeşitli işe yetişmez ve yetmez.
Yeniliklere intibak edemeyen memurlar tasfiye edileceklerdirler.
İktidarların kendine has siyasi bir programları vardır ve bu programın
uygulanması ve başarısı bu programla intibak içerisindeki memur kadrolarını
gerektirir.
İnsanın şahsiyeti ve fıtri özellikleri arasında bir uyum olmalıdır. Yoksa çok
noktalarda bu iki şahsiyet arasında muhalefet doğar. Ama eğer ki uyum varsa
insanın iki şahsiyeti birbirine yakın olur.
Vazifesi hizmetkarlık ve tabiatı çocukluk olanlar büyük rütbelere hakim olunca
kibirlenirler. Bu da tesanüdü bozar, işleri bulandırır.
Memuriyetteki sorumluluk:
1. İnsanın iyi ahlaklı olması işi iyi yapacağı anlamına gelmez. Fakat iyi ahlak
ayrıca bir tercih unsurudur. Üstadın dediği gibi kamu hizmetinde maneviyat
unsurundan mahrum insanların bulunması gerçek hamiyeti, adalet ve sadakati
ortadan kaldırır.
2. Bir işin görülmesinde asıl olan maharettir. Yani kabiliyettir. Ayyaş olan
bir adam ayık iken iyi saat tamir edebilir.
Memuriyette işlerin hızlı görülmesi için maharet ön planda tutulmalıdır.
İnsana iş bulmak için memuriyet kadrolarının açılmasına Üstad razı olmamıştır.
Çünkü bu kadrolar gizli işsizliği netice verir.
Memuriyete sadece hamiyet ve hizmet için girilmelidir. Yoksa yalnız maişet ve
menfaat için girmek bir nevi çingeneliktir.
Bizlerin geri kalmasında filcümle asker ve filcümle memur olmamız önemli bir etkendir.
Yani toplumun büyük kısmı üretken değil aksine tüketicidir.
Bediüzzaman tekasüli (tembellik) olan tevekkülden sakınınız, işi birbirinize
havale etmeyiniz demiştir.
Amire Allah'a isyanın olduğu yerde itaat edilmez. Amirin keyfi emirlerine memur
uymamalıdır.
İlmin izzetinin korunması için ilim adamları maddi menfaat mülahazasıyla devlet
adamlarının ayağına gitmemelidirler.
Devlete intisab eden sadece hizmet için girmelidir.
Memurların bir özelliğidir ki onlar vazifede tembellikle kanaat edip maaşta kanaat
etmezler. Çünkü muhtaç olmayana yapılacak lütuf onu tembelleştirir.
MAKRO İKTİSAT VE BEDİÜZZAMAN
1. Makro İktisat kavramı
İktisadi buhranlar mikro seviyedeki çözüm ve tedbirlerin makro seviyeye
yaygınlaştırılmasına bağlıdır.
Makro iktisat bir ülkenin sınırları içerisindeki iktisadi ilişkileri inceleyen
bilim koludur.
Bediüzzaman bilhassa makro iktisadın önemli konularından kalkınma hakkında
orijinal fikirlere sahiptir.
2. İktisadi kalkınma ve geri kalmışlık
Geri kalmışlık problemi ancak iktisadi, sosyal ve düşünce yapısındaki derin
değişmeler sonucu çözülebilir.
Efendimiz(sav) tebliğ ettiği iman meseleleri dışında maddi ve manevi inkişafı
ve medeniyeti İslamiyetin kapısını açan bir sosyal inkişafı temin etmiştir.
Kalkınmanın Şartları:
A. Kalkınmanın coğrafi şartları
Coğrafyanın çizdiği maddi yapı ülke kalkınmasında son derece önemlidir.
Bediüzzaman Avrupanın kalkınmasında maddi ve manevi sebepleri sıralar:
Manevi sebep tüm Avrupa'nın Hıristiyan olması ve bu sebeple birbirlerine bağlı
olmaları, işsizlere devletin yardımının bittiği yerde kiliselerin yardım
etmesidir.
Avrupa'nın maddi kalkınmasına gelince, Avrupa'nın dar, güzel, demir madeninin
bol olması gelişmedeki önemli etkenlerdendir. Bu maddi sebepleri şöyle sıralayabiliriz:
1.Avrupanın hammadde zengini olması
2.Kara, deniz ve nehir ulaşımının oldukça iyi olması
3.Nüfusun toprağa nispeten yoğun olması kaynakların daha verimli
değerlendirilmesini gerektirmiştir.
4.Üretim tüketimi aşmıştır.
5.Üretim sebebi ile devletlerarası rekabet artmış buda milletlerarası rekabeti
artırmıştır.
B. Kalkınmanın siyasi şartları
1. Kalkınma engelleri ve çareleri
1.İslam aleminin geri kalmasında şu sebepler önemli etkendir:
İslamın siyasi prensiplerine uymamak.
Siyasi hayatta istismarcılığın yer bulması.
Kifayetsiz alimlerin taassuplara saplanması.
Avrupanın iyilikleri yerine menfi yönlerinin alınması.
İslam aleminin uğradığı sömürgecilik.
2. Bunlara karşılık
Çoğalan ihtiyaçları karşılayacak yetişkin bir kadro lazımdır.
Meseleler meclislerde karara bağlanmalıdır.
Fikir hürriyeti kalkınma kararlarında teminatçı ve hakim rolünü oynamalıdır.
2. Kalkınmada idareci rolü
İdareciler ideal bir ruh yapısına ve çalışma disiplinine sahip olmalıdırlar.
Osmanlının son zamanlardaki geri kalmışlığının sebebi kifayetsiz idarecilerdir.
Her milletin manevi bir havuzu ve o havuzda bulunan manevi bir hazinesi vardır.
Yetersiz idareciler o havuzda ve manevi hazinede delikler açarlar ve ülkeyi
felaketlere sürükleyebilirler.
Bediüzzaman komşu devletlerin küçüklüğüne rağmen bizden önde olmasını
idarecilerin tutum ve davranışları ile açıklamıştır.
3. Kalkınmada metod tercihi ve esasları
Bizler Japonlar gibi medeniyetlerin mehasinlerini almalı ve kendimize
uydurmalıyız, aynı zamanda maye-i bekamız olan milli adetlerimizi korumalıyız.
Eğer onları terk edersek milletimiz ihtiyarlar.
Türk milletinin dini inanışları milli inanışları ile bütündür. Ve ayrımı kabil
değildir.
Japonya'nın kalkınmasında etkili unsurlar:
1.Japonya önce manevi bir kalkınma ile işe başlamıştır. Fertlerin milliyetçi ve
maneviyatçı hisleri teşvik edilmiştir.
2.Sermaye birikimi devlet vasıtası ile olmuştur.
3.Toprağı daha iyi işlemek gayesi ile arazi reformu yapılmış hemde vergiler
daha düzenli bir hale gelmiştir.
4.Ama Japonya'nın kalkınmasında esas unsur çalışkan, kanaatkar, disiplinli,
makul ahenkli, aşırılıklardan uzak bir hayat tarzını benimsemiş olması
yatmaktadır.
Türklerin askeri ve idari işlerle meşgul olup ticareti sekteye uğratmaları,
ihmal etmelerinin faturasını ağır ödemişlerdir.
C. Kalkınmanın iktisadi şartları
1.Çalışma hayatının esasları
Toplumun kalkınması için hayatı tanzim edecek ve ekonomik hayatı güçlendirecek
tedbirler alınmalıdır. Bunlar;
A. Mesailerin tanzimi
İlerleme adına yapılacak hamleler ancak planlı bir şekilde olursa verimli olur.
Müslüman milletlerin maddi kalkınmada birbirlerine sahip oldukları üstünlükleri
iyi kullanarak yardımcı olmalıdırlar. Çünkü hiçbir müslüman millet tek başına
kısa vadede kalkınmayı gerçekleştiremez.
İşler birbirini tamamlayacak şekilde yürütülmeli, harice muhtaç olmama prensibi
olmalı, bazı sahalarda ihtiyacı aşan yatırımlara yer verilmemelidir.
B. Taksimü'l amal(ihtisaslaşma)
İş bölümü başarını anahtarıdır. Bu kaideye uyulmadığı için fen ve sanat
alanında istidatların inkişafı engellenmiştir.
Bir şahısın çok fenlerde mütehassıs olması beklenilemez.
Sanattaki ihtisas dayanışmayı, faydayı ve üretimi artırmak gibi faydalara
sahiptir.
İğneci örneği...
Tek bir alanda mütehassıslaşma makinalaşmayı ve tasarrufu getirir.
Umuma el atmak, umumu terk etmektir.
C. Emniyetin tesisi
Piyasadaki güvensizlik ortamı insanların tasarruflarını değerlendirmesini
engeller ve faizci kuruluşlara kaymasına neden olur.
Vadeli, taksitli, veresiye satışların arttığı günümüzde ticarette güven çok
önemlidir.
İslamın esaslarında sıdk aynı zamanda terakkiyatın da temelini oluşturur.
D. Teavün düsturunun tahlili
Sosyal bir varlık olan insan hemcinsleri ile ilişki kurmak zorundadır. Onlara
ihtiyacı vardır.
Toplumsal dayanışma fertle fert, fertle devlet, müesseseler ile devlet ve devletler
arasında olur.
Mesailerin tanzimi, taksimü'l amal, emniyetin tesisi ve teavün dinin evamiri
kudsiyesiyle ve takva ve salabeti diniye ile olur.
2. Emeğin Değerlendirilmesi
Çalışarak emeğini değerlendireni Allah sever.
Tembelane tevekkül değil dünyanın ahiretin tarlası olduğu bilinerek çalışılmalı
ve netice itibariyle Allah'a itimat edilmeli ve bu yolla tevekkül edilmelidir.
Bizler Avrupanın uzun yıllarda aldığı mesafeyi onları taklit ederek kısa
zamanda alabiliriz.
Emek üretici olamayan ve topluma faydalı olmayan yerlerde harcanmamalıdır.
Gizli işsizliğe netice veren imaret(memuriyet) temayülü kırılmalıdır.
Kısaca emek cahilliğin ve fakirliğin izalesi için fen ve sanat alanlarında
kullanılmalıdır. Emek üretici fonksiyonunu icra edebilmelidir.
3. Şirketleşme
Birden fazla kişinin sermaye ve emek birleştirmesine şirket denir.
Teavün birliği kuvvetlendirir, teşarük eseri azimleştirir.
Sermayelerin birleşmesi işletme giderlerini azaltır ve sermaye ve emeği daha
verimi hale getirir.
D. Kalkınmanın Manevi Şartlar
1. Kalkınmada Dinin Rolü
Ekonomik hayatta ahlak faktörünün ihmal edilmesi itimatsızlık, hile ve
yalan gibi duygularla menfaat duygusunun gelişmesine sebep olur.
Din hayatın her safhasında birleştirici rolü oynar.
Şu bir gerçektir ki müslümanlar dine yaklaştıkları ölçüde terakki etmiş,
uzaklaştıkları ölçüde gerilemişlerdir.
Bazılarını dediği gibi dini zühd ve terki dünya dini bir telkini değildir.
Aksine insanların onu yanlış anlamalarından dolayıdır.
İslam havastan ziyade avamın tahassüngâhı olmuştur. Zekat ve sadaka ile havassı
avamın üstünde müstebid yapmamış, aksine fakirleri zenginler eliyle
kollamıştır.
Kalkınma ve ilerlemenin buharı din olacaktır.
2. Kalkınmada Psikolojik Ve Manevi Şartlar
Bediüzzaman kalkınmaya engel teşkil eden unsurları şöyle
sıralar;
1.Yesin yayılması.
2.Sıdkın ölmesi.
3.Adavete muhabbet edilmesi.
4.Müslümanları birbirlerine bağlayan manevi bağların bilinmemesi.
5.İstibdat arzularının yayılması.
6.Himetin şahsi menfaate hasredilmesi.
Bunlara karşılık ;
1.Emel.
2.Ye'sin öldürülmesi.
3.Sıdk.
4.Muhabbete muhabbet, husumete husumet.
5.Himmeti millet olmak.
6.Meşvereti şeriyye.
İnsan davranışları da aynı zamanda geri kalmışlığın bir sebebidir; ki bu
davranışları şöyle sıralayabiliriz:
1.Ümitsizliğe kapılmak.
2.Kendini üstün göreme hastalığı.
3.Ferdi düşünme ve başkasını düşünmeme.
4.Başkalarını tembelliğini kendine mazeret gösterme.
5.İşi başkasına bırakma hastalığı.
6.Rahatını fazla düşünme.
7.Allahın vazifesine karışma.
a. Emel
Ümitsizlikten kurtulmak için emele sarılmalıdır. Çünkü ümitsizlik mani-i
herkemaldir.
b. Menfi rekabetin kaldırılması
Herkes aynı Allah'a iman etmiş ve bu imanla fedakarlık ve gayret içerisinde
olmalı. Hırsa girmemelidir.
c. Çalışmada merhalelere dikkat etme ve sabırlı olma ihtiyacı
İş icabına riayet edilmeli ve sonuçta acelecilik edilmemelidir. Vermeden almak
olmaz, ve sonuçlara kısa vadede ulaşamayabiliriz.
d. Kollektif çalışma şuuru
Her fert toplumda yaşadığı için sosyal yaşama şuurunu muhafaza etmeli ve ortak
faaliyetlere girmelidir.
e. Havaleciliğin terk edilmesi
Kendine güvensizliğin emaresi olan işleri başkalarına havale toplum hayatını en
büyük yaralarındandır.
Havalecilik çalışma şevkini kırar ve insanı atıl hale getirir.
f. Rahat meylini terk etmek
Toplumda fakirliğin ve sefaletin sebeplerinden biride meylü'r-rahattır.
Atalet neticesi sıkıntı hasıl olur ve o da insanı sefahate atar. Sefahatte
medeniyetleri yıkıma götürür.
Yaratılış itibariyle hareketli ve heyecanlı olan insan gerçek rahatı çalışma ve
emeğini meşru yollarda harcamakta bulur.
g. Doğruluk
Kafir ve münafıkları müslümanlardan ayıran sıdktır.
Bediüzzaman kendisine kalkınmanın ilk ve en önde gelen sebebi nedir diye
sorulunca 'sıdk ' demiştir.
İnsanı madden ve manen kuşatan bir dünya görüşü toplum kalkınmasında ve insan
saadetinin sağlanmasında en önemli bir esastır. Buda İslamın bünyesinde
mükemmel haliyle mevcuttur.
3. Hürriyet ve kalkınma
İnsanın maddi ve manevi ihtiyaçları ve özellikleri hürriyetçi bir özellik
taşır.
İnsanlarda daima bir tekamül ve terakkiyat meyli vardır. Ve hakikatlerde ruhun
hürlüğü içerisinde ve hürriyet vasıtası ile gerçekleşir.
Makine-ı hayatın buharı hürriyettir.
Hürriyet kanuna itaat etmek, onun yap dediğini yapmak ve yapma dediğini
yapmamaktır.
Fertler hürriyetlerini kullanırken meşruluk sınırı içerisinde kalmaya mecburdurlar.
Hürriyetin şeni ne nefsine ne de gayrısına zarar dokunmamaktır.
Hürriyet adına herşeyin yapılması duygu ve kötü alışkanlıklara köle olmamaktır.
Hürriyeti mutlak vahşeti mutlaktır, belki hayvanlıktır. Tahdidi hürriyet dahi
insaniyet nokta-i nazarında zaruridir.
Hürriyetler şeriat ile kayıt altına alınabilir.
Gerçekte madden ve manen bir olan insan Kur'an tarafından sadece analiz için
ayrılır.
İslami hürriyet ile ifade edilen hürriyet iki noktada toplanır ve bu hürriyetin
kendisinden bekleneni vermesi için şu iki şart olmalıdır;
1. Tezellül etmemek
2. Mazlumları zelil etmemek
·İstibdatçı ve sefih bir medeniyet anlayışına bedeviyet tercih edilir.
4. Şura Ve Kalkınma
Asrı saadetteki tatbikatın temelinde cumhuri bir hususiyet olduğundan
Bediüzzaman ben dindar bir cumhuriyetçiyim demiştir.
Meşrutiyette hakimiyet millettedir, ve mevcudiyeti milleti görmek lazımdır
derken Üstad milletin yönetimde kararları yönlendirici bir etkiye sahip olması
gerektiğini ifade etmiştir.
Üstad şuranın lüzumunu Şura 38 ve Ali İmran 159 'u delil göstererek beyan
etmiştir.
Şura bizim devleti ömrü ebediyemiz olacak. Milletin bekası ile ibka edecek
demiştir Bediüzzaman.
Haklı şura neticesinde üç elif yüz onbir olur. On adam hakiki ihlasla bin adam
kuvvetinde iş yapar.
Üstad 2. Meşrutiyeti ekser milletvekili müslüman olduğu için ve meşverette de
karar ekserin olması münasebetiyle desteklemiştir.
5. Hürriyetin Sosyal-Siyasi-Ekonomik Gelişme İle Münasebeti
Hürriyet insanın fıtraten sahip olduğu özellikleri ortaya çıkarır ve inkişaf için
zemin hazırlar.
Hürriyetçi rejim sebebi saadet, şevk, insanı hayvanlıktan kurtaran bir vasıta,
İslamiyetin bahtını açacak anahtar, devlet ve milletin bekasını sağlayacak bir
vasıtadır.
Tek kişinin iradesi ile yönetim doğru bile olsa her an kırılmaya elverişli ince
bir tel gibidir.
Fertler hürriyet yoluyla kendi fikirlerini ifade edilebildiklerini görür, ve
böylece yönetim üzerinde hakimiyet sağlandığını görür ve daha aktif bir halde
hareket ederler.
Yağmurun damlaları gibi ayrı kalan islam çabucak kurumaya ve yokluğa mahkumdur.
Ne zaman ki
birlik ve beraberliği temin eder, o zaman kalkınmış olan ülkelerin
tasullutundan kurtulur.
6. Eğitim Ve Kalkınma
İnsanlar fıtraten masumdurlar. Fakat bu fıtri özelliklerin işlenme yolu onları
madden ve manen iyi ya da kötü yapar.
Toplumlar sadece kanun zoruyla değil aynı zamanda din ve müspet ilimlerin
birlikteliği ile işleyen bir eğitim ile uyanır ve gelişir.
Bediüzzaman dini ve müspet ilimlerin birlikte okutulmasını arzulamıştır. Çünkü
birinin ihmalinden taaasub diğerinin ihmalinden hile ve şüphe tevellüd eder.
İttihat cehil ile değil, fikirlerin imtizacı ile olur. Bu da ilimle sağlanır.
Önce ilmin imar edilmesi sonra maddi imarın düşünülmesi gerekir.
Cehalet, zaruret ve ihtilaf düşmanına karşı, sanat, marifet, ve ittifak
silahıyla cihad etmeliyiz.
Batıya gönderilen talebeler dini terbiyeden mahrum gittikleri için bozuk
dönmüşlerdir. Üstad buna karşı teknik eğitimin dinin hakim olduğu doğuda
yapılmasını arzulamış ve teklif etmiştir.
Doğuda medrese açılmalıdır. Çünkü;
1.Medrese adı toplumun nazarında itibar sahibidir. Yapılması gereken derslerin
müsbet ilimlerle takviyesidir.
2.Bu ilim yuvalarında müsbet ve dinin ilimler beraber okutulmalıdır.
3.Üstad doğuda açılacak bir üniversitenin Ortadoğu'da sulh ve salahın temel taşı
ve bir kalası olacağını söylemiştir.
İSLAMDA SOSYAL GÜVENLİK
1. Sosyal güvenlik kavramı:
Sosyal güvenlik kendi iradeleri dışında tehlikeye maruz kalan insanların bu
tehlikelerin zararından kurtarılması garantisi olarak tanımlanabilir.
2. İslamda sosyal güvenlik kurumları:
Sosyal güvenlik konusunda nihai bir model yoktur.
İhtiyaç içerisindeki insanların asgari insan şerefine yaraşır şekilde hayat
sürmelerinin sağlanması gerekir.
A. Zekat
Sosyal güvenlik alanında en büyük İslam yeniliği zekattır. İslamın köprüsü olan
zekat insanları isyanlardan, ihtilallerden, ihtilaflardan meydana gelecek
felaketlerin ilacı olan muavenetin tesisinin baş müsebbibidir.
Zekatla havas avama merhamet ve ihsan, avamda havassa hürmet ve itaatle bakar.
Zekat sırf Allah'a ibadet duygusu içerisinde verilmelidir.
Zekat, zekat veya sadaka maksadıyla verilmeli, minnet altında bırakılmamalı,
Allah adına verilmeli, ihtiyaç sahiplerine verilmeli, israf olmamalı,
fakirleşmek korkusuyla terk edilmemeli, bizzat şahsi maldan verilmelidir. Zekat
aynı zamanda ilim, fikir, kuvvet ve çalışma ile de olur.
Zekatı alan ihtiyaç sahibi olmalı, geçimini teminde kullanmalı, sefahatte
kullanmamalı, minnet altında kalmamalıdır.
Zekatı hür ve zengin, asli ihtiyaçlarından fazla malı olan, nisap miktarına
ulaşan ve üzerinden bir yıl geçen her müslüman vermelidir.
Zekat fakirlere, miskinlere, sadaka memurlarına, kalpleri islama
ısındırılacaklara, kölelere, esirlere, borçlulara, cihad edenlere ve yolculara
verilir.
Zekat aynı zamanda eğitim kurumlarının da bir gelir kaynağı olabilir.
Zekat direk verilebileceği gibi daha düzenli kullanımı için bir organizasyon
kurulmalıdır. Çünkü ihtiyacı olmayana verilecek zekat onu tembel eder.
Zekat zengin ve fakir arasında denge kurar. Hayatın hayatı iman olduğu gibi,
sosyal hayatın ruhuda zekattır.
Zekat verimi artırır, milli geliri yeniden sosyal adalet yönünde dağıtır,
zaruri ihtiyaç teminini alışkanlık haline getirir, kaynak dağılımını düzenler,
atıl geliri azaltır, yatırımı artırır, toplam talebi artırır.
B. FAİZ:
İhtiyaç içerisinde olanları yatırım yapacak olanlar, borç paraya ihtiyaç
duyarlar ve faizle para alırlar.
Faiz İslam devletini tesisinde tedricen kaldırılmıştır. İlk Rum 39, sonra Nisa
160, Ali İmran 130, ve son olarakta Bakara 275 ile faiz tamamen kaldırılmıştır.
Faiz muhtaç olan insanın borç aldığına kin ve haset duymasına sebep olur. Ve
faiz sen çalış ben yiyeyim anlayışını körükler. Aynı zamanda faiz alanı da
meşru olmayan yollara sürükler.
Alemdeki kavga kapısını kapamak için faizi kaldırmalıyız. Çünkü faiz yiyenler
ahlaki vasıflardan uzaklaşırlar, ve onlarda fazilet duygusu aramayız.
Beşer Kur'an'ın faizi yasaklaması emrini dinlemedi ve büyük silleler yedi. !929
dünya iktisadi buhranı ve 2. Dünya savaşı bunun örneklerindendir.
İslamda karzı hasen vardır ve böylece insanlara ihtiyaç duydukları para faizsiz
verilir. Üretimde sermaye kendi kaynaklarının kullandıkları halde sermayesi
yetmeyenleri şirketleşmesi kendi faydalarınadır.
İslamda faizsiz bankalar su üç usulle çalışır:
Müşaraka:
İki yada daha çok kişinin karı paylaşmak kaydı ile ortaklık kurmasıdır.Bankalar
ise verdikleri fona karşılık kara muayyen bir nispette ortak olurlar. Ve
böylece bir yatırımı desteklemiş olurlar.Kar ve zarar aynı nispette paylaşılır.
Mudaraba:
Bankalar projenin tüm masraflarını karşılarlar. Müşteri ise sadece işe emek ve
ustalığını koyar.Kar önceden iki taraf arasında belirlenen ölçüde
paylaştırılır. Zararı banka temin eder. Çünkü müşteri zaten yeterince zarar
görmüştür.Kötüye kullanmaya karşılık bankalar projeleri iyice etüd eder, inceler,
ve ayrıca müşteriden ayrıntılı hesap ister.
Murabaha:
Bu bir satış türüdür. Satıcı maliyetini bildiri, ve bu maliyet üzerine
anlaştığı miktarda kar koyar. Faizsiz kurumlar bu yolla direkt ticaretle
uğraşırlar.Faizsiz bankalar ayrıca sosyal yardım fonları ve zekat sandığı tesis
ederler. Böylece ihtiyarlar, darda kalanlara, talebelere, evlenecek olanlara,
faizsiz ve yeri, ne göre karşılıksız para temin edilir.
DIŞ EKONOMİK İLİŞKİLER
1. Konuya genel bir bakış:
Ülkeler arası ilişkiler sadece iktisadi, ekonomik, siyasi sebeplerle
açıklanamaz. Türkiye'nin AB'ye alınmamasının en büyük nedenlerinden biri
dinimiz İslamdır.Bir devletin dışa bağımlılığı üretemediği ihtiyaç malları
oranında artar. Üstadın da dediği gibi devletler arası ilişkiler siyasetten çok
ideolojik olmaya başlamıştır.İslam ülkelerinin siyasi bağımsızlıkların rağmen
ciddi bir işbirliği yapmazlarsa gerçek bağımsızlıklarına kavuşamazlar.
2. Bediüzzamanın Batı ile ilişkilere bakışı:
Bizler Batının müsbet yönü ile ilim ve irfanına talip olarak işbirliği
yapmalıyız. Çünkü tariki gayrı meşru ile bir masadı takip eden maksudunun
zıddıyla ceza görür.Batı ile asgari müştereklerde birleşmeli onlarla ekonomik
ve siyasi işbirliğine gidilmelidir. Bizim onlardan müslüman olan bir sıfatı
yada güzelliği almamızda bir mahsur yoktur.
3. İslam dünyasını durumu:
Tiflis'te Bediüzzaman ve polis arasındaki konuşma...Bediüzzaman ben islam
alemine intizamı bozulmuş bir meclis nazarıyla bakıyorum der. İstikbalde
İslamiyetin kuvvetiyle medeniyetin güzellikleri zemin yüzünü pisliklerden
temizleyecektir.
4. İslam ortak pazarı
Her ne kadar müslüman ülkeler arasında bazı birliktelikler olsada bunlar
yeterli değildir. Özellikle de yaptırım güçleri fazla olmasında rağmen bu gücü
kullanamamaktalar.Kaliteli üretim müslümanların Batı sultasında kurtulmasının
tek anahtarıdır.
1. Güçlü dev ekonomik birliktelikler kurmalı
2. Herbir ülkede ekonomik etkinliği ve sosyal refahı sağlayacak yapısal
dönüşümler yapılmalıdır.
5. İslam Birliği (İttihadı İslam )
Müslümanların birlik ve beraberliğini zaruret, incizap, temayül, tecarüp,
tecavüp, ve tevatür sağlayacaktır. Allah için sevin düsturu İslam milletlerini
birbirine bağlayacaktır. Ve İslam ülkelerindeki iktidarlar birbirlerinin
teveccühlerini kazandıracak icraatlar yapmalıdırlar. Hacc İslam birliğinin
tesis edilmesinde önemli bir vasıta olarak kullanılmalıdır. Değişik vasıtalarla
birliği sağlanmış İslam milletleri bir ABD gibi olacaktır. Ve böylece insan
potansiyeli açısından bakir bir güç İslam kardeşliği çerçevesinde birleşirse ve
organize olursa dünya dengeleri İslam devletleri adına altüst olur.