Genel Değerlendirme:
Kitap daha çok çocuklardaki suç eylemlerini inceliyor. Bu açıdan çocuklarda
çalma eylemi, vicdanın çocuklarda erken geliştirilmesi, çocuk hırsızlıklarının
bilinçaltı kökenleri vb. konular işlenmektedir.
I. Bölüm: 1-3 YAŞLARI ARASINDAKİ ÇOCUKLARDA ÇALMA EYLEMİ
Bu yaş grubu içersindeki çocukların sevdikleri nesnelerin kendi mülkiyetinde
imiş gibi bir duyguya sahip oldukları görülüyor. Ama bu duygu yerini ileride
karşılıklı değiş tokuş daha sonrada sevdiği arkadaşları ile paylaşma hissine
bırakıyor.
Çocukların fırsatını buldukları an şeker aşırmalarına ya da gördüğü bir
oyuncağı sahiplenerek diğer bir çocuğun olmasına rağmen el koyması mülkiyet
duygularının tam olarak gelişmediğini görürüz. Bu fiillerinden dolayı onları
suçlayamayız. Ama onlara bu tür davranışların hoş olmadığını anlatmak amacıyla
küçük cezaların verilmesi, büyüdüklerinde hırsızlık yapmaya kötü bir fiil
nazarıyla bakmalarını sağlayacaktır.
Ancak verilen ceza da yetersizdir. Bir çocuk yetiştiği ortam nedeniyle de
hırsız olarak yetişir. Babası hırsızlığı ile ün yapmış, annesi ise eli
uzunluğuyla bilinen bir çocuk bu ortamın etkisinde kalacak ve hırsız olacaktır.
Bu durumdaki bir çocuğun kendisine sabırla güvenilip sevgi verilecek bir ortama
alınması gerekmektedir.
Bu konuyla ilgili bir misal verelim. Hırsızlık yapan bir çocuk suçunu itiraf
ettikten sonra ıslah evine değil de bir aile yanına gönderiliyor. Bu aile
çocuğun çaldığı parayı sahibine veriyor ve çiftlikte çalışıp bu parayı
kendilerine taksitler halinde onun ödemesini sağlıyorlar. Ayrıca çocuğun bütün
eğitimi de bu aile tarafından karşılanıyor. Çocuğa gösterilen ilgi ve sevgi
sonucu çocuk baba ve annesinin hırsız olmaları ve bu ortamda yetişmesi
nedeniyle kazandığı hırsızlık duygunun yerini insanlara zarar vermemenin daha
yararlı bir takım fiiller yapma hissine bırakıyor.
En önemli husus bir çocuğun kötü huylardan arınması zorlamayla değil içten
gelerek kabullenmesine bağlıdır. Ceza korku değil, sevgiyle böyle bir
değişiklik söz konusu olabilir.
II. Bölüm: ERKEN ÇOCUKSAL DÖNEMDE VİCDANIN GELİŞTİRİLMESİ VE EĞİTİMİ
Çocuklarda mülkiyet duygusunun gelişmesi ile etrafındaki eşyalara vermiş
olduğu zararlardan dolayı cezalandırılacağı korkusu da ortaya çıkar. Burada
dikkat edilmesi gereken önemli bir husus cezanın çocuğun kendisini sevdiğine
inandığı bir kişi tarafından verilmesinin gerekliliğidir.
Çocuktaki ceza korkusu kendinin işlediği bir suçun yerine cezası daha az
olacak başka bir suçu işlemiş gibi göstermesine neden olabilir. Böylece anne ve
babasından az ceza güvencesi almaya çalıştığı görülür. Suçu ortaya çıkınca ama
şu suçum böyle aza verdiniz diyerek kendini savunur.
Bir çocuk kırdığı meyve kabından dolayı ceza alacağını bildiğinden önemsiz
ve kullanılmayan bir tabağı kırmış gibi annesinden özür diliyor. Annesinin
“önemi yok” diye cevap vermesi vicdanındaki korkuyu dindiremediği için bir kez
de babasından özür diler. Ondan da aynı cevabı alır. Kısa bir süre sonra meyve
kabının kırıldığı ortaya çıkar ve kıracak tek kişininde evin tek çocuğu olan
küçüğe sorulunca alınan cevap “ama siz önemi yok dediniz” olmuştur. Aslında bu
çocukların gerçek ile hayal arasında bir düşünce gücünden kaynaklanıyor.
Erişkinler ise gerçek olayları saptayıp iç dünyalarına aktarmakla yetinirler.
Çocuklar her, zaman işledikleri suçu hafifmiş gibi göstermeye çalışmazlar.
Bazen bunun yerine suçun yansıtımı yani başka biri yapmış gibi gösterme yolunu
seçerler. Küçük çocuğun şekerlikteki şekerleri aşırıp sonrada kuşun üzerine
atarak cezalandırması buna bir örnektir.
Eskiden Yahudiler işledikleri suçları bir keçinin üzerine yıkar ve günah
keçisi diye adlandırılan hayvanı dinsel bir seramoniye uyarak kovalayıp ya çöle
terk eder ya da bir kayalıktan aşağıya yuvarlanıp ölmesini sağlarlarmış.
Böylece Yehova'nın gazabından kendilerini kurtardıklarına inanırlarmış. Demek
ki çocuk cezasını çekmediği kötü eylem sonucunda suçu işlemeden öncekine
nazaran daha kötü olabilir.
Suç bir sevginin yitirilmesine neden olacaksa çocuk bir ön cezalandırıcı
yoluna giderek bu sevgiyi kaybetmemeye çalışır. Nasıl mı? Annesinden izinsiz
aldığı sosisleri yiyen çocuk, bu yaptığının fark edilmesi sonucu hem annesinin
sevgisini kaybedecek hem de ceza görecektir. Bu durumdaki çocuk annesinin
kendisine vereceği cezadan daha ağır bir ceza verir. Koşarken düşerek dizini
sıyırır. Annesi hemen koşarak ona şefkatle yaklaşır. Bu fırsatı bilen çocuk
“Düşmemi Allah istedi, sos lire izinsiz aldığım için” der. Çocuk böyle yapmakla
annesinin sevgisini kaybetmez, hatta yeni sevgi kanıtlarını eline geçirir ve
cezadan kurtulur.
Çocuklarda sevgi sık sık yön değiştirir. Dünyaya gözlerini açan çocuk ilk
olarak annesini hisseder. Biraz büyüyünce annesinden gördüğü sevgiyi babasının
araya girerek engelleyeceği endişesine kapılır. Bazen kızar ve babasını
istemez. Bazı hallerde bunun terside olabilir. Anne istenmez olur.
III. Bölüm: CEZASI ÇEKİLMEMİŞ HIRSIZLIKLARA KARŞI GÖSTERİLEN VE VİCDANDAN
KAYNAKLANAN TEPKİLER
Hırsızlık suçunu işleyip ele geçirilemeyen çocuklar bundan dolayı bir kıvanç
duyarlar. Hatta bu eylemi tekrarlayarak büyüklere ait eşyaları aşırmanın tadını
çıkarırlar.
Ama bir zaman sonra yapılan bu hırsızlıklar vicdan duvarına çarparak
rahatsızlık vermeye başlar. Vicdan bulunulan yetişilen-ortamın yapısına bağlı
olarak gelişen bir duygudur. Eğer bir çocuk hırsız bir ailenin çocuğu ise
yapılan kötü eylemlerin sanki o kadar da üzücü şeyler olmadığı kanısına sahip
olur. İyi bir gözetim altında yetişen çocuk yolda giderken bahçe duvarından
sokağa sakmış meyve ağacından bir meyve koparınca bir kaç gün o sakaktan
geçemeyecek kadar vicdan acısı duyar. Vicdan hatta o kadar etkili olur ki
çocuğun yaşayış tarzını bile değiştirebilir.
Bir çocuk dersleri iyi olmadığı gerekçesiyle kız kardeşini örnek alması için
sık sık uyarılır. Çocuk ise babasının kız kardeşini kendisinden daha çok sevdiği
düşüncesine kapılır. Bir gün babasının cüzdanından hatırı sayılır miktarda para
aşırır. Ama baba bunun farkına varmaz. Çocuk çaldığı paranın farkedilmemesi
üzerine vicdanı ile baş başa kalır. Vicdanı her fırsatta ona hırsız olduğunu
hatırlatır. Aslında abasının kendisine göre - az olan sevgisinden mahrum
olmamak için suçunu itiraftan kaçınır. Çaldığı parayı ise kendi için değil de
babası tarafından çok sevildiğine inandığı kız kardeşine hediyeler için harcar.
Bu hareket dahi vicdanının verdiği rahatsızlığı engellemeyince kendini kitap
okumaya verir. Ayrıca evde hırçın bir tutum sergiler. Annesine karşı saygısızca
davranarak ondan ceza koparmaya uğraşır. Bu cezaları yaptığı hırsızlık için
sayacaktır. Bir danışman vasıtasıyla suçunu itiraf eden çocuk yine eski
yaşantısına dönüş yapar.
Çevresi tarafından kendine bir değer verilmediğine inanan çocuklar,
kendilerini ispatlamak amacıyla bazen bu gibi hırsızlık olaylarına karışır. Bir
de ceza görmezse kendilerine güvenleri artar ve ileride daha büyük suçlara doğru
yol alırlar.
Annesinin ölümünden kendini sorumlu gören kız, babasına onun yokluğunu
hissettirmemek için çok çalışır. Hatta annesinden bir zamanlar aşırdığı az
miktardaki paranın cezasını çekmek amacıyla başkasının kaybettiği parayı kendi
çalmış gibi gösterecek hale gelir.
Bir psikiyatriste götürülen kız bir kaç seans sonunda her şeyi açıklar.
Tedavi sonunda sınıfta tembel olarak bilinen ve bedenen zayıf olan kızda bir
gelişme meydana gelir. Bu da gösteriyor ki işlenen bir suçun ağırlığı sadece
ruhsal yönden etkilemeyip bedenen de etkisini gösterir.
Genel olarak bir bakış yapılırsa çocukların işledikleri suçlara karşı ceza
almayınca gösterdikleri beş tepki vardır.
1- Bilinçsizce kendilerini ele verirler.
2- Etrafındakileri kışkırtarak onlardan ceza almak için hırçınlaşırlar.
Aldıkları cezayı esas işledikleri suça karşılık olarak kabul ederler. Ancak
bunun yeterli olduğuna vicdanlarını ikna edemezler.
3- Çete kurarak işlediği suçu sadece kendisi tarafından işlenmediğini
göstermektir. Böylece toplum onu tekrar arasına kabul edecektir.
4- Kendi kendini cezalandırma yoluna giderler. Bu ceza çok ağır olur. Böylece
çevresindeki insanların kendisine acımasını sağlamaya çalışırlar.
5- Patolojik özellik gösteren durumlarda ise benzer bir suç saptanarak kendi
üzerine alıp ceza görmek istenir.
IV. Bölüm: ÇOCUK HIRSIZLIKLARININ BİLİNÇALTI KÖKENLERİ
Çocuklar çaldıkları şeylerin cezası olarak iyi bir dayak yer ya da bu
yaptığından dolayı bir müddet azarlanır ve sevgisiz bırakılır.
Ama önemli olan cezayı gerektirecek şekilde suçun işlenme nedenidir. Bunun
araştırılması gerekir.
Otto adında bir çocuk postacının bisikletinde bulunan paketi aşırır. Paketin
içini açan çocuk onu tuvalete boşaltır. Yakalanınca da “işe yarar bir şey
vardır diye aldım. Yiyecek, giyecek ya da elişi yapımında kullanacağım bir
şey...” der. Babası paketin masrafını karşılar ama olay mahkemeye intikal eder.
Yargıç bilirkişi olarak bir ruh bilimciden araştırma yapmasını ister.
Yapılan araştırma sonucu çocuğun annesinin hamile olduğu ve yakında doğacak
olan kardeş ile paket arasında bağlantı bağlantı olduğu görülür. Postacının eşi
ebe olduğu için bebeği onun getireceğine inanan çocuk pakette olduğu
düşüncesiyle hırsızlık eylemini gerçekleştirir. Bu hırsızlıktan sonra gördüğü
rüyalarda ise annesini bir eve benzetip içinin boş olduğunu gördüğünü
açıklamıştır.
Çocukların yaptığı hırsızlıkların temelinde bilinçaltından gelen dürtülerin
rolü büyüktür. Bunun önlemek amacıyla yeterli bir eğitim verilmelidir. Ayrıca olgunlaşmasını
sağlayacak şekilde güven ve sevgi. Otto'nun olayında yargıç “eskisinden daha
fazla sevgi verilmesi” kararına varmıştır.
Çocuk mahkemelerinde yargıcın çocuğu ıslahevine mi yoksa ailesinin yanında
gözetim altında mı tutmaya karar vermesi için işlenen suçun temeline
inilmelidir. Bazen araştırma yapılmaksızın verilen ceza çocuğun vicdanındaki
rahatsızlığı giderdiği görülür. Bu nedenle tekrar suç işleme arzusu ortaya
çıkabilir.
Para çalan bir çocuğa verilecek en güzel ceza onu borçlandırarak taksitler
halinde ödemesini sağlamaktır. Ayrıca iyi bir eğitimin verilmesi tamamlayıcı
bir maiyet taşır. Eğer psikolojik bir sorun varsa tedavi uygulanmalıdır. Tedavi
sonucu çocuk daha sağlıklı davranışlar sergileyebilir.
V. Bölüm: JALONDA NİÇİN ÇALAR?
Bir kızın ailesinden yeterli ilgiyi görmemesi ve bunun ruhsal etkileri
sonucu hırsızlık yapması konu edilmiştir. Mahkemeye intikal eden olay sonucu
bir psikiyatrist tarafından bazı testlerden geçirilen kızın her teste verdiği
tepki ve yorumları şunlardır;
Ağaç testinde kağıdın sol üst köşesine küçük bir ağaç çizmesi kızın gözden
uzak olmak istediğini ortaya koyar. Ağacın bir toprak zemine yerleştirilmeyişi
ailesi ile köklü ilişkilerin olmadığını gösterir. Dikenli bir görüntü arz eden
ağacın üzeride bir örtü ile kaplanmıştır. Bu ise çirkinliğinden dolayı
gizlenmeye çalıştığını gösterir. Sisli bir ortam çizilmeside düşüncelerindeki
düzensizliği ortaya koyar.
Z testi; değişik şekillerde bezenmiş olan tablolar hakkında görüşleri alınıp
sonrada bu düşüncelere göre yorum yapmaya dayanan bir testtir. Kızın
düşüncelerine göre yapılan yorumlarda ise lise son sınıfta olmasına rağmen
düşünce ufkunun orta 3 teki bir çocuğa eş olduğu görülmüştür. Gerçek ile hayali
karıştırabiliyor.
Düss-testi ise anlatılan küçük bir olayın sonunda sorulan soruya verilen
cevabın yorumuna dayanan testtir. Bu test sonunda kızın, bencil, kendini
çevresinden soyutlamaya çalışan ve haksızlığa uğramış gibi gören bir kişiliğe
sahip olduğu kanaatine varılıyor.
Mahkeme sonuçta kızın başka bir ortama alınmasına karar veriliyor. Bir süre
sonra kızın hem ruhen, hem zekaen, hem de bedenen iyileşme gösterdiği
gözleniyor.
Mahkemelerde bilirkişi ve eğitim danışmanlarının testlerine başvurarak
verilen kararların çocuklar üzerinde iyi sonuç verdiği görülüyor. Bu yollarla
bilinçaltı bozuklukları ortaya çıkmakta ve çocuğa yararlı olan kararın
verilmesi sağlanmaktadır.
VI. Bölüm: HATALI VİCDAN TEPKİSİYLE HIRSIZLIĞA KALKIŞMAK
Bazı hallerde vicdanın sesini dinleyen çocukların buna hatalı olarak
algılayıp hırsızlığa kalkıştıkları görülmüştür. Bir kızın çalıştığı dükkanın
kasasından para çalması sonucu olay mahkemeye ulaşır. Yine bilirkişi raporu
istenir.
Yapılan test ve görüşmeler sonucu hazırlanan raporda kızın önceden işlediği
bazı hatalarından duyduğu korkunun hırsızlık yaparak duyulduğu ortaya çıkar.
Ayrıca ceza gerektirmeyen bazı hataları sonucu temiz ve yıkanmamış elbise giyme
gibi bir saplantısı olduğu görülür. Yeni elbiseler almak için hırsızlık yapmaya
başlar.
Mahkemenin verdiği karar sonucu psikiyatrist tarafından hatalarının
sonucunda temiz elbise giyme zorunluluğu olmadığına ikna edilen kızın
hırsızlığa bir daha başvurmadığı görülüyor. Hatta çevresindeki insanlarla iyi
ilişkilerde kurmaya başlamıştır.
SONUÇ: Çocuk suçlarında sadece bir organın değilde bir kaç organın
olay üzerine eğilip karar vermesi gerekir. Ayrıca mahkemelerde çocuğu
cezalandırmaktan çok onun neden bu işe kalkıştığı araştırılıp yeterli eğitimin
verilmesi kararları ağırlıkta olmalıdır. Bunun sağlanması için çocuk
psikolojisini iyi bilen uzman kişilere ihtiyaç vardır. Son otuz yıldan bu yana
sayıları oldukça artan eğitim danışmanlarına büyük işler düşmektedir.
Çocukların her türlü sorunlarını rahatlıkla açabildikleri kişi olarak
görecekleri eğitim danışmanları çevre ile çocuk arasındaki bağlardan sorumlu
kişilerdir. Bu bağ iyi korunursa çocukların suç işleme oranları en az seviyeye
inecektir.