İki gülümseme öykü I- Züleyha'nın Dilenciye Gülümsemesi
Bir gün Züleyha, arkalığına beyaz sümbül dalları işlenmiş
tahtırevanıyla geçiyordu kütüphanelerin ve tapınakların kenti olan
kentinin sokaklarından.
Görkemli bir alayla geldiğini görenler saygı ve hayranlıkla
kenara çekiliyor ve Mısr'ın parlak seheri Züleyha'ya yol
açıyorlardı. Zengin ve güçlüydü, en fazla da güzeldi. Ve kimse
kırmızı gülleri saçına Züleyha gibi takamazdı.
Birden bir meczub, ehil arslanları, atları ve arabaları aşarak
Züleyha'nın tahtırevanının önüne dikiliverdi, yürüyüş durdu. Züleyha
tül cibinliği aralayarak bu duraklamanın nedenini anlamak istedi.
Gözlerini kaldırarak Züleyha'nın yüzüne bakmaya başladı meczub.
Züleyha, dedi, sevindir beni. Züleyha kölelerine meczubun
sevindirilmesi için işaret etti.
Köleler mor renkli kadife bir keseyi uzattılar avcuna ama meczup
oralı bile olmadı.
Züleyha, dedi, sevindir beni, bana gülümse. Başka bir şey
istemem.
Züleyha, bu sesi hatırladı ve yüzüne dikkatlice bakınca, aşkını
reddettiği silik bir yığın sima arasından bir zamanların ordu
kumandanını tanıdı, Mısr'ın en güçlü komutanını. Usulca gülümsedi.
Züleyha gülümsedi, açıldı bütün beyaz zambaklar, bütün bahçelere
bahar geldi.
Züleyha gülümsedi, mamur sarayların ve yıkık sarayların kentinde
bütün dilenciler bir eşi daha bulunamayacak devletle donandılar.
Başını önüne eğen meczub sessiz ve sakin, geldiği gibi
çekiliverdi.
O günden sonra Mısr'ın lisanına, sadaka vermek anlamına gelen
yeni bir deyim yerleşti: Züleyha'nın gülümsemesi.
II- Dilencinin Züleyha'ya Gülümsemesi
Bir gün Züleyha, ki o artık Yusuf'un özlemiyle bütün serveti ve
bütün gücü de, gençliği ve güzelliği gibi kendisini terk etmiş bir
kadındı, bir zamanlar görkemli alaylar eşliğinde ve bir ışık topu
halinde geçtiği kentinin sokaklarından sessizce geçiyordu. Adımları
hastalıklı ve ağırdı.
Acımasız bir yaşlılık ve çok kollu bir ahtapota benzeyen hastalık
tarafından kuşatılmışsa da kalbinden daha fazla acıyan bir yeri
yoktu. Züleyha hala aşktı.
Ateşe düşen yaş kütüğün önce boğula boğula, sonra alev alev,
sonra köz, yanması gibi Züleyha da yanıyordu. Ne bir çığlık, ne bir
şikayet. Çıt yok! Züleyha dayanıyordu. Züleyha'nın içinde büyüyen hu
yangını, bunu kendisi de bilmiyordu. Bir ah'tı Züleyha sadece. Kelam
yoktu, eylem yoktu. Yürüyordu ama yürüdüğü yolun mahiyetini henüz
fark etmiyordu.
Bütün istediği Züleyha'nın, kendisine Yusuf'tan haber getirecek
birisiyle karşılaşmak, onun soluk alıp verdiği havayı içine çekmek,
onun adımlarını ya da gözlerini iz düşürdükleri yerden toplamaktı.
Züleyha böyle var oluyordu. Yittiğini zannediyordu da zahirini
görenler, Züleyha böyle büyüyordu.
O gün Züleyha, ki o artık ne zengin ne de genç ve güzel bir
kadındı, çok kez ölmüştü de gövdesinde bir kez bile ölümü duymamıştı
kalbinde, bacaklarındaki derman kesilince yavaş yavaş, olduğu yere
çömeliverdi. Sırtını dayadı da bir duvara yumdu gözlerini.
Gözlerinin önünden geçerken Yusuf'un dahil olduğu eski zaman
düşleri, efendiyi köleye, köleyi efendiye dönüştüren hikayenin
özeti. Züleyha bir sesle irkildi. Bir dilenciydi bu. Elinde asa,
sırtında yırtık bir hırka vardı. Gözlerinde; düşenin dostu olan o
yeganeden başkasına güvenmemenin emniyeti.
Dedi: Züleyha, bir zamanlar ne kadar, hem ne kadar yardım ettiğin
bu yoksulu sen elbet hatırlamazsın. Ölümün ürpertili uçurumunun
kıyılarından tutup da geri çekiverdiğin onca muhtaç arasından bu
silik soluk simayı elbette bulup çıkaramazsın.
Ama sen şimdi ben olmuşsun. Belin bükülmüş, Mısr'ın aysız
gecelerine benzeyen saçların beyazlamış, Nil'in pürüzsüz sathına
benzeyen tenin buruşmuş. Yoksul düşmüşsün, aç ve yalnızsın. Keşke
ben de senin yerinde olmuş olsam da ellerinden tutabilsem. Ama gel
gör ki sana verebilecek hiçbir şeyim yok, kalbimin dışında. Böyle
diyerek dilenci Züleyha'ya gülümsedi. Gülümsemesinde dilencinin
şefkat vardı.
Züleyha'nın kalbi Yusuf'u yitirdiğinden bu yana hiç olmadığı
kadar genişledi. İlk kez Züleyha derin bir nefes alabildi.
Ve bildi ki durur gibi görünen hayat, devamlı değişmektedir ve
şehin gedaya dönüşmesi zannedildiği kadar da zor değildir. Yeni bir
deyim daha girdi Mısr'ın lisanına bu anlamda; Dilencinin Züleyha'ya
gülümsemesi.
|