Hadîs-i şerîf yazması ile meşhûr sahâbî: ABDULLAH BİN AMR BİN ÂS
Abdullah bin Amr, Bedir ve Uhud
harbinden başka bütün harplere katılıp, Peygamber
efendimizin yanında bulundu. İlk iki harbe yaşı küçük olduğu
için katılamamıştır. Katıldığı savaşlara süvâri
olarak katıldı. Ayrıca harbe gidecek askerleri tâlim ile,
onları savaşa hazırlamak gibi mühim vazîfelerde bulundu.
Birçok harbe kumandan olarak katıldı.
Askerlere
binek temin et!
Abdullah bin Amr hazretleri, kumandanlığı ile ilgili bir husûsu,
kendisi şöyle anlatır:
“Resûl-i ekrem efendimiz, yanımda bulunan develere askerleri
bindirerek, bir tarafa göndermemi emir buyurunca, develerin
askerlere kâfi gelmeyeceğini gördüm. Peygamberimize
mürâcaat ederek, ba’zı askerlerin yaya kaldıklarını söyledim.
Peygamberimiz bana şöyle buyurdu:
- Zekât olarak gelen erkek develer karşılığında,
dişi develer satın alarak askerlere binek temin et!
Ben de, bir erkek deve karşılığında üç dişi deve alarak,
askerlerin gidecekleri yere varmalarını sağladım.”
Abdullah bin Amr hazretlerinin, Peygamber efendimizin vefâtından
sonra katıldığı ve büyük kahramanlıklar gösterdiği
savaşlardan biri Yermük’tür. Şam fâtihi olan babası Amr
bin Âs da bu savaşta ordu kumandanlarından idi. 240.000
kişilik Bizans ordusuna karşı, 46.000 kişilik İslâm ordusu,
kısa zamanda zafer kazandı.
Hz. Abdullah bin Amr bin Âs, Peygamber efendimizin yanında
bulunup, bizzat işiterek çok ilim öğrenmiştir.
Peygamberimizden işittiği her şeyi yazmak için izin istemiş
ve aldığı müsâade üzerine pek çok hadîs-i şerîf yazmıştır.
Eshâb-ı kirâmdan en çok hadîs-i şerîf rivâyet eden Ebû
Hüreyre, onun hakkında buyurmuştur ki:
- Resûlullahın hadîs-i şerîflerini, Abdullah bin Amr’dan
başka benden çok ezberleyen ve rivâyet eden olmamıştır.
Çünkü o, yazıyordu. Ben yazmamıştım.
Abdullah bin Amr’ın, Resûlullah efendimizden her işittiğini
yazdığını gören Eshâb-ı kirâmın ileri gelenleri, ona
dediler ki:
- Sen, Resûlullahtan her işittiğin şeyi yazıyorsun. Hâlbuki,
Resûl aleyhisselâm ba’zan gadab, kızgınlık, ba’zan da
neş’eli hâllerde iken söz söylemektedir.
Yazmaya
devam et!
Bunun üzerine Hz. Abdullah, işittiklerini yazı ile kaydetmek
husûsunda tereddütte kalmış ve mes’eleyi Resûl-i ekreme
arzetmişti. Resûlullah efendimiz, onu dinledikten sonra
buyurdular ki:
- Yazmaya devam et! Çünkü, Allahü teâlâya yemîn
ederim ki, ağzımdan hak (ya’nî doğru, gerçek)
olandan başka bir şey çıkmamıştır.
Hz. Abdullah Resûlullahtan işittiği bütün hadîs-i şerîfleri,
Sahîfe-i Sâdıka adında bir mecmûada toplamıştır.
Kendisine sorulan suâllere, bizzat Resûlullahtan işiterek
yazdığı bu mecmûayı çıkarıp bakar, sonra cevap verirdi.
Hadîs-i şerîf râvîlerinden Ebû Kubeyl, Abdullah bin Amr ile
ilgili şunu nakletmektedir:
“Abdullah bin Amr bin Âs’ın yanında bulunuyorduk.
Kendisine, İstanbul ve Roma şehirlerinden hangisinin daha evvel
fethedileceği soruldu.
İstanbul
feth olunacaktır!
Hz. Abdullah, suâli dinledikten sonra, bir sandık getirtmiş ve
Sahîfe-i Sâdıka’sını çıkarmış ve ona bakıp şu cevâbı
vermişti:
- Bir gün, Resûlullahın etrafında oturmuş, hadîs-i şerîf
yazıyorduk. Bir ara Resûl-i ekreme; “İstanbul ve Roma
şehirlerinden hangisi daha evvel feth edilecek” diye soruldu. (En
önce Heraklius’un şehri olan İstanbul fetholunacaktır)
buyurdular.”
Abdullah bin Amr’ın ilminden en çok istifâde eden
muhitlerden biri de Basra’dır. Bu şehre vâli tâyin
edilenler, onun derslerine koşmayı başlıca vazîfe
biliyorlardı. Naklettiği ilimlerden bütün Müslümanlar
faydalanmıştır.
Arapçadan başka İbrânice ve Süryânice de bilen Abdullah bin
Amr hazretleri, Resûlullah efendimizin mübârek ağızlarından
işiterek topladığı hadîs-i şerîf mecmûasına, son derece
titizlik gösterirdi. İmâm-ı Mücâhid diyor ki:
- Abdullah bin Amr’ın elinde bulunan kitaplarından hangisine
bakmak istesek, mâni olmazdı. Fakat bu hadîs-i şerîf
mecmûalarından birini okumak istediğimiz zaman, ona son derece
îtinâ gösterir ve, “Ben, bunu bizzat Resûl-i ekremin
mübârek ağzından işiterek topladım. Onu, bütün dünyaya
değişmem” derdi.
Yedi yüz civârında hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir...
Abdullah bin Amr bin Âs hazretleri, uzun boylu, yakışıklı
bir zât idi. Zühd ve takvâsı çok olup, zirâatle iştigâl
eder ve geçimini bu yoldan sağlardı. Son derece cömert olup,
eline geçeni dağıtır ve herkesi memnûn ederdi. 684
târihinde yetmişiki yaşlarında Şam’da vefât etti.
Hayrın
en iyisi
Bir gün Hz. Abdullah’a soruldu:
- Şerrin en fenâsı ve hayrın en iyisi hangisidir?
Buyurdu ki:
- Hayrın en iyisi; doğru söz, kötülüğü düşünmeyen
kalb ve itâat eden hanımdır. Şerlerin de en fenâsı; yalan söz,
fenâ kalb ve itâat etmeyen hanımdır.
Hz. Abdullah
şöyle bildiriyor:
Bir gün Resûl-i ekreme, “Yâ Resûlallah! Müslümanın
hangisi hayırlıdır” diye sorduğum zaman buyurdular ki:
- Fakîrleri doyuran, tanıyıp-tanımadığı her Müslümana
iltifât edendir.
Abdullah bin Amr hazretleri, ilme çok ehemmiyet verirdi.
Buyururdu ki:
- Resûlullahtan işittim. Buyurdu ki:
“İlmin azalması, âlimlerin azalması ile olur. Câhil
din adamları, kendi görüşleri ile fetvâ vererek fitne çıkarırlar,
insanları doğru yoldan saptırırlar.”
Abdullah bin Amr hazretleri, gece sabaha kadar namaz kılar, gündüzleri
oruç tutardı. Harâmdan son derece sakınır, hattâ mubâhların
çoğunu da terkederdi. Kur’ân-ı kerîmi çok okurdu. Ba’zan
gece lâmbayı söndürür, Allah korkusundan sabaha kadar ağlardı.
Çok ağlamaktan dolayı ömrünün sonuna doğru gözleri
görmez olmuştu. Kendisi şöyle anlatır:
Üç
gün oruç tut!
Ben, devamlı olarak, geceleri ibâdetle, gündüzleri de oruçlu
olarak geçireceğimi söylemiştim. Benim bu sözlerim
Resûlullah efendimize haber verilmişti. Peygamber efendimiz de
bana buyurdular ki:
- Böyle diyen sen misin?
- Evet, öyle söylemiştim ya Resûlallah!
- Bunu yapamazsın. Bunun için ba’zan oruç tut, ba’zan
da tutma! Hem uyu, hem de ibâdet et ve ayda üç gün oruç tut!
Çünkü üzerinde bedeninin, gözlerinin, âilenin,
misâfirlerin hakkı vardır. Ve muhakkak ki, ayda üç gün
oruç sana yeter. Bu, bütün sene oruç tutmak gibidir. Çünkü
iyi amel, on misli ile mükâfâtlanır.
- Bundan daha fazlasını yapabilirim.
- Bir gün tut, iki gün boz!
- Bundan daha fazlasını yapabilirim ya Resûlallah!
- Bir gün tut, bir gün tutma! Bu Hz. Dâvüd’ün
orucudur ve en uygun oruç budur.
- Bundan daha fazlasını yapabilirim.
- Bunun fazlası yoktur.
Bundan sonra Hz. Abdullah diyor ki: Resûlullahın buyurduğu
ayda üç gün orucu kabûl etmiş olsaydım, bana çoluk çocuğumdan
ve bütün malımdan daha sevgili olacaktı.
Hz. Abdullah, misâfire ikrâmı çok severdi. Bununla ilgili
Resûlullahtan işittiği şu hadîsi söylerdi: “Allaha
ve âhıret gününe îmân eden, misâfirine ikrâm etsin!
Allaha ve âhıret gününe inanan, komşusuna hürmet etsin!
Allaha ve âhıret gününe îmân eden, ya hayır söylesin,
yâhut sussun.”
Abdullah bin Amr hazretleri şöyle anlatır:
Birisi Resûl-i ekreme gelip cihâda gitmek için izin istedi.
Resûlullah efendimiz, o kimseye buyurdu ki:
- Anan baban hayatta mı?
- Evet hayattalar yâ Resûlallah!
- Onların yanına dön ve hizmetlerinde bulun!
Çok ağlardınız
Hz. Abdullah bin Amr bin Âs’ın hikmetli sözleri çoktur.
Buyurdular ki:
“Faydasız söz söylemeyiniz!”
"Müzevvirlik, ara bozuculuk ve iki dostun arasını
açmak, Allahü teâlânın gadabına sebep olur. Eğer siz benim
bildiğime vâkıf olsaydınız, çok ağlardınız.”
Hz. Abdullah, meşhûr Mısır fâtihi Âmr bin Âs’ın oğlu
olup, 616 yılında doğmuştur. Annesi, Rayta binti Münebbih’dir.
Babasından önce îmân etti. Müslüman olmadan önce adı Âs
idi. Peygamber efendimiz Abdullah olarak değiştirdi. Künyesi,
Ebû Abdurrahmân’dır. Abâdiledendir.