Arıların koruduğu sahâbî: ÂSIM BİN SÂBİT
Asr-ı saâdette küfür ve şirk
karanlıklarından kurtulup, İslâm nûruna kavuşanların
hayatlarında, tamamen bir değişiklik oluyor ve eski
hayatlarıyla alâkalı her şeyi terk ediyorlardı. Müslüman
olmadan önceki hayatlarını hatırlatan bir hâdise onlara
büyük bir ızdırap veriyordu. Bu durum Akabe bî'atından
önce Müslüman olan Medîneli Âsım bin Sâbit'te de kendini
göstermişti.
Âsım Müslüman olduktan sonra, hiç bir müşrike dokunmamaya
ve müşriklerden hiçbirini de kendine dokundurmamaya karar
vermişti. Bu kararında sâbit olması için de devamlı olarak
Allahü teâlâya duâ ediyor, yalvarıyordu.
Taşla
saldırırız
Âsım bin Sâbit Bedir savaşına
katılmış, büyük kahramanlık göstermişti. Peygamber
efendimiz, Bedir gazâsının gecesinde Eshâb-ı kirâma nasıl
harp edileceğini, harpte hangi usûlü takip edeceklerini sordu.
Asım bin Sâbit eline yayı ve oku alarak dedi ki:
- Yâ Resûlallah, Kureyş kavmi 100 metre veya daha
yaklaştıkları zaman yayla okları kullanırız. Kureyşliler,
bize taş yetişecek kadar yakınımıza geldikleri zaman taşla
mücâdele ederiz. Mızrak yetişecek kadar yakınımıza
geldikleri zaman, mızrak kırılıp parçalanıncaya kadar
mızrakla mücâdele ederiz. Kırılınca mızrağı bırakır,
kılıçlarımızı sıyırır ve kılıçla çarpışmaya
tutuşuruz.
Peygamber efendimiz bunu beğendiler ve buyurdular ki:
- Harbin îcâbı budur. Bu tarzda çarpışılması lâzımdır.
Çarpışan ve vuruşan Âsım'ın çarpışması gibi çarpışşın!
Bedir harbi bu şekilde yapıldı ve meleklerin de yardımıyla
Allahü teâlâ zafer ihsân eyledi. Âsım bin Sâbit bu gazâda
Kureyş'in ileri gelenlerinden Ukbe bin Muayt'i öldürdü. Bu
Ukbe Mekke'de Peygamberimizi boğmaya kalkmış ve hayatına son
vermek için çalışmış azıl müşriklerden idi.
Peygamberimizin hicreti üzrerine:
- Ey Kusvâ (Peygamberimizin devesinin adı) adındaki devenin
binicisi! Hicret edip bizden uzaklaştın. Fakat pek yakında
beni atlı olarak karşında göreceksin. Mızrağımı size
saplayıp, onu kanınızla sulayacağım. Kılıçla hiç
örtülü yerinizi bırakmayacağım, ma'nâsına gelen beytler söyledi.
Peygamberimiz onun bu sözlerini işitince:
- Allahım! Onu yüzü koyun, burnunun üzerine düşür!
diyerek duâ etti.
Ukbe bin Ebi Muayt, Bedir'de Kureyş ordusunun yenildiği
anladığı zaman, kaçıp kurtulmak için atını sürdü. Fakat
hayvan hiçbir şey yokken birden ürkmüş ve Onu yere
vurmuştu. Resûlullahın duâsı gerçekleşmişti. Abdullah bin
Seleme de onu esir etmişti.
Bir tek ben
öldürülüyorum
Peygamberimiz Âsım bin Sâbit'e
Ukbe'nin cezâlandırılmasını emretti. Ukbe dedi ki:
- Yazıklar olun sana ey Kureyş cemâ'atı. Şunlar arasında
neden bir tek ben cezâlandırılıyorum?
Peygamberimiz buyurdu:
- Allah ve Resûlüne olan düşmanlığından dolayı
cezâlandırılıyorsun.
- Yâ Muhammed! Kavminden herkese yaptığını bana da yap.
Onları öldürürsen beni de öldür. Onlara emân verirsen bana
da emân ver. Onlardan kurtulmaları için para alırsan, onlar
gibi benden de al. Yâ Muhammed! Sen beni öldürürsen,
küçüklere kim bakacak?
- Onları Allaha bırak. Ey Âsım git onun cezâsını
ver!
Âsım bin Sâbit gidip Ukbe'nin cezâsını verince
Peygamberimiz buyurdu ki:
- Vallahi; Allahı, Resûlünü ve Kitâbını inkâr
eden, Peygamberini işkenceden işkenceye uğratan senden daha kötü
bir adam bilmiyorum.
Âsım bin Sâbit, Uhud'da da bulundu ve Resûlullahın has okçularından
idi. Bu savaşta Resûlullahın yanından bir an bile
ayrılmayan, O'nunla beraber sebât eden bahtiyarlardandı. Bu
gazâda müşriklerin sancaktarlarından Müsâfi bin Talhâ ile
kardeşi Hâris bin Talhâ'yı ok ile öldürdü.
Bunların anneleri Sülâfe binti Sa'd, Hz. Âsım'ın
kafatasından şarap içmeyi nezrederek yemîn etti ve Onun başını
kendisine getirene yüz deve vermeyi vaad etti.
Öğretmenler
heyeti
Uhud savaşında ba'zı yakınları
ölen müşrikler de, Müslümanlardan bunların intikamını
almak istediler. Alçakça bir plân hazırladılar. Hemen de plânı
tatbike koydular. Bu maksatla bir heyet Medîne'ye giderek
Resûlullahın huzuruna çıkıp ricada bulundular:
- Yâ Resûlallah! Bizim kabîlelerimiz, İslâmiyeti kabûl
ettiler. Yalnız Kur'ân-ı kerîm öğretmenine ihtiyâcımız
var. Lütfen bize; İslâmiyeti, Kur'ân-ı kerîmi öğretecek
kimseler yollar mısınız?
Sevgili Peygamberimiz kendilerine, 10 kişilik bir öğretmenler
heyeti yolladılar. Başlarında, Âsım bin Sâbit hazretlerinin
bulunduğu bu heyette, Mersed bin Ebî Mersed, Hâlid bin Ebî
Bükeyr, Hubeyb bin Adiy, Zeyd bin Desinne, Abdullah bin Târık,
Muattib bin Ubeyd de bulunuyordu.
Bu öğretmenler kâfilesi, geceleri yürüyerek, gündüzleri
gizlenerek Hüzeyl kabîlesi topraklarında, Reci' suyu
başında, seher vakti konakladılar...
Bu sırada yanlarında bulunan Adal ve Kare kabîlesi heyetinden
biri, bir bahane ile yanlarından ayrıldı. Hemen
Lıhyanoğularına gidip haber verdi.
Çok geçmeden kâfilenin etrâfı sarıldı. 200'den fazla silâhlı
eşkıyâ oradaydı. "Bize öğretmen lâzım!"
diyenler, çekip gittiler. O güzîde Müslümanları, eşkiyâ
ile karşı karşıya bıraktılar...
Lıhyanoğulları mensupları, esir ticâreti ile geçinirlerdi.
Bu sebeple, "Teslim olun! Canınızı kurtarın!"
teklifinde bulunuyorlardı. Asıl niyetleri onları Mekke'de köle
olarak satmaktı. Böylece çok para kazanacaklardı. Çünkü
Mekkeli müşrikler kendilerine demişlerdi ki:
- Yakaladığınız her Müslüman için, değerinden fazla para
öderiz!
Bunu Müslümanlar da duymuşlardı. Âsım bin Sâbit, Mersed
bin Ebî Mersed ve Hâlid bin Ebî Bükeyr:
- Hiç bir zaman müşriklerin ne sözlerini, ne de akidlerini
kabûl ederiz, diyerek müşriklerin tekliflerini reddettiler.
Âsım bin Sâbit dedi ki:
- Ben hiçbir zaman müşriklere el sürmemeye ve müşriklerden
hiçbirini de kendime dokundurmamaya karar vermiştim. Onların sözlerine
kanarak kâfirlere teslim olmam.
Sonra ellerini açarak şöyle duâ etti:
- Allahım! Peygamberini durumumuzdan haberdâr et!
Ölmekten
korkmayız
Allahü teâlâ, Hz. Âsım'ın duâsını
kabûl buyurdu ve Resûlullah efendimiz onlardan haberdar oldu.
Âsım bin Sâbit müşriklere haykırdı:
- Biz ölmekten korkmayız! Çünkü dînimizde
basiretliyiz. Ölünce şehîd olur Cennete gideriz!
Müşriklerin ileri gelenlerinden Süfyân bağırdı:
- Ey Âsım, kendini ve arkadaşlarını zâyi etme, teslim ol!
Âsım bin Sâbit ok atmak suretiyle cevap verdi. Ok atarken:
- Ben güçlüyüm hiç eksiğim yok. Yayımın kalın teli
gerilmiştir. Ölüm hak, hayat boş ve geçicidir. Mukadderâtın
hepsi başa gelicidir. İnsanlar er-geç Allaha rücû edicidir.
Eğer ben sizinle çarpışmazsam anam üzüntüsünden aklını
kaybeder, ma'nâsında şiirler söylüyordu.
Senin dînini
korudum
Hz. Âsım'ın sadağında yedi ok
vardı. Attığı her ok ile bir müşriki öldürdü. Oku
bitince birçok müşriği mızrağıyla delik deşik etti. Öyle
bir an oldu ki mızrağı da kırıldı. Hemen kılıcını
sıyırdı, kınını kırıp attı. Bu, "ölünceye kadar
döğüşeceğim, teslim olmayacığım" ma'nâsına
gelirdi. Sonra da şöyle duâ etti:
- Allahım! Ben bugüne kadar senin dînini koruyup hıfzettim,
sakladım. Senden bu günün sonunda, benim etimi, vücudumu
koruyup, hıfzetmeni niyâz ediyorum.
Çünkü Uhud'da öldürdüğü iki kardeş olan Hâris ve
Müsâfi' bin Talhâ'nın anneleri Hz. Âsım'ın kafatasından
şarap içmeye yemîn etmiş ve kafasını getirene yüz deve
vermeyi vaad etmişti. Müşrikler bunu biliyorlardı.
Âsım bin Sâbit'in ve diğer Eshâbın Allah Allah nidâları,
dağları inletiyordu. İkiyüz kişiye karşı on mücâhid
ölesiye çarpışıyor, yanlarına yaklaşanlar yaptıklarının
cezâsını görüyorlardı. Âsım bin Sâbit en sonunda iki ayağından
yaralanıp yere düştü. Kâfirler, Âsım bin Sâbit'ten o
kadar korkmuşlardı ki yere düşünce bile yaklaşamadıkları
için uzaktan ok atarak şehîd ettiler.
O gün orada mevcut bulunan on sahâbîden yedisi şehîd oldu,
üçü esir edildi. Lıhyanoğulları Sülâfe binti Sa'd'a
satmak için Âsım bin Sâbit'in başını kesmek istediler.
Fakat Allahü teâlâ, Hz. Âsım bin Sâbit'in duâsını kabûl
buyurdu ve mübârek cesedine müşrikler el süremediler.
Allahü teâlâ bir arı sürüsü gönderdi. Bulut gibi Âsım
bin Sâbit'in üzerinde durdular. Hiç bir müşrik yanına
yaklaşamadı.
- Bırakın akşam olunca arılar onun üzerinden dağılır, biz
de başını alırız, dediler.
Akşam olunca Allahü teâlâ hiç bulut yok iken bir yağmur gönderdi.
Görülmemiş bir yağmur yağdı. Sel geldi ve Âsım bin Sâbit'in
cesedini alıp götürdü. Cesedin nerede olduğu bilinemedi. Ne
kadar aradılarsa da bulunamadı. Bunun için müşrikler Âsım
bin Sâbit'in hiçbir yerini kesmeye muvaffak olamadılar.
Lıhyanoğulları O'nu taşa tuttular. Sonunda O'nu da şehîd
ettiler. Hubeyb bin Adî ile Zeyd bin Desinne'yi Mekkelilere sattılar.
Onlar da bu iki sahâbîyi asarak şehîd ettiler.
Allah kulunu
korur
Arıların, Âsım'ı korudukları hâdisesi
zikredildiği zaman Hz. Ömer buyurdu ki:
- Allahü teâlâ elbette mü'min kulunu muhâfaza eder. Âsım
bin Sâbit, sağlığında müşriklerden nasıl korundu ise
Allahü teâlâ da ölümünden sonra onun cesedini muhâfaza
edip müşriklere dokundurmadı.
Bunun için Âsım bin Sâbit anılırken, "Arıların
koruduğu kimse" diye anılırdı.
Eshâb-ı kirâmın muhâriblerden olan Âsım'ın, babası Sâbit,
künyesi Ebû Süleymân'dır. Annesi Şemûs binti Ebî
Âmir'dir. Doğum tarihi belli değildir. Âsım, hicretten önce
îmân etmiştir. Ensârdan, ya'nî Medînelidir.